Geçerse Uyursun

268 13 6
                                    

Sadece düşünüyordum. Belki düşünmekten kaç saat devirmiştim. Öyleki, düşünmekten beynim kafamdan ayrılacak gibiydi. Dağılmanın eşiğinde bir ailem, umutsuz vaka bir erkek arkadaşım vardı. Hayat benim açımdan hiçte kolay sayılmazdı. Bunca ailevi sorundan ötürü basketbol takımından da ayrılmıştım. Belki de hayatımın en zor kararıydı fakat bu bilinç dağınıklığıyla takıma artı birşey katamıyordum. Uyursan geçer derler ya, aslında geçerse uyursun. Ben bunu biliyordum. Geçmedi ama ben yinede uykunun kollarına bırakıverdim kendimi. Yarını keyifsizce kucaklayacaktım.

Sabah olduğunda değişen tek şey odamın aydınlığıydı. Düşüncelerim, hislerim, korkularım, umutsuzluklarım... Hepsi içimde benimle birlikte uyanmıştı. 19 yaşındaydım ama yaşanmışlıklarım çoktu benim. Annem kanseri daha yeni atlatmıştı ve desteğe ihtiyacı vardı. Destekçisi sadece bendim sanırım. Ve birkaç gösterişçi akrabamız işte. Babam vurdumduymaz herifin tekiydi. Bu düşünceler beynimde depar atarken yatağımdan çoktan kalkmış, penceremin yanında dikiliyordum. Birkaç saatliğine bunları düşünmemeye karar verdim. Eşofman takımımı giyecek ve basketbol oynamaya gidecektim. Nasılsa eve geldiğimde düşüncelerim beni kovalayacak, ve ben de Beyaz'a sığınacaktım. Evet, Beyaz benim günlüğüm. Histerik bir şekilde tek dostum da diyeliriz. Bunca sorunlarım dolayısıyla üniversiteyi dondurmuştum. Pembe en nefret ettiğim renkti ve dolabımda bu iğrenç renge dair tek bir kıyafet dahi bulundurmuyordum. 'Pembe' kelimesini işitince yüzümü buruşturan biriydim ki o rengi kendi üzerimde taşıdığımı tek bir an hayal etmemiştim. Siyah eşofman takımımı üzerime geçirip basketbol ayakkabılarımı da ayağıma geçirdiğimde çabucak saçlarımı at kuyruğu yaptım ve basketbol topumu çoktan koltuğumun altına almıştım. Bu, heyecan duygumu perçinleyen tek etkinlikti. Saat daha çok erken olduğundan evdekiler kalmamıştı bile. Buna sonsuz şükredeceğimi kendime hatırlatarak sessiz bir şekilde evin kapısını kapattım ve merdivenlerden birer ikişer indim. Sahaya ulaştığımda etrafın neden bu denli tenha olduğunu düşünmüştüm. Saat daha erken olabilirdi ama illaki oraya buraya koşuşturan insanlar olurdu. Ah tabiki. Bugün pazardı ve ne kadar önemli bilemeyeceğim ama bugün benim doğduğum gündü. Ultra odun sevgilim (ne derece sevgili sıfatına uygun bilemeyeceğim) tabiki de bugünün önemini bilmiyordur. Telefonuma yine de şöyle bir bakmak istedim ki ne mesaj ne de cevapsız çağrım vardı. Hiç şaşmamalı. Saatin daha erken olduğunu kendime hatırlatarak benimle ilgilenmeme durumunu göz ardı ettim. İlk 3'lük atışım başarısız olduğunca terlediğimi çabuk hissettiğimi fark etmiştim. Gribi daha yeni atlatmıştım ama bu basketbol oynamama engel değildi. Olamazdı zaten. Babam haricinde tabiki. Basketbol oynamama tek engel olan kişi babamdı zaten. Herkes beni desteklerken onun amacı sadece beni basketboldan uzaklaştırmaktı. Bunun sebebini hiçbir zaman çözemeyecektim. Belki de 'her zaman benim istediğim olur' mantığındaydı. Ne yapsın o da egosunu bu şekilde tatmin ediyordu belkide. 2. 3'lük atışım ve tam isabet. İşte bu benim oyunum.

SoluksuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin