Dertler Kervanı

27 3 2
                                    

Yol bitmek bilmiyordu. Bir an önce eve varıp bedenimi yatağa fırlatmam gerekiyordu. Ne yapsam bu yaptığı alçaklığı unuturum diye düşünüyordum. Sanırım unutulacak türden değildi. Çok güzel. Dertler kervanına eklensin bakalım.
Nihayet eve vardığımda şahane bir karşılama töreni beni bekliyordu. Aslında babamı çok takan biri değildim ama şu saygı denen şey vardı işte. Ah keşke olmasa. "Neredeydin?" diye sorduğunda odamın kapısını çoktan kapatmıştım. Kimseyi dinleyecek, hele hele hesap verecek durumda değildim. Şaşmak gerekir ki o da bu davranışım üzerine hiç üstelememiş, oturma odasına yönelmişti.
Gözyaşlarım gözlerimden yanaklarıma doğru misafir olurken her zaman yatağımın altına sakladığım Beyaz'ı çıkarttım ve yazmaya başladım. Yazmak, beni rahatlatan en temel eylemdi. Yazdıkça rahatlıyor, rahatladıkça yazıyordum. Odamın kapısı tıklatıldığında istemsizce Beyazkapattım ve sessizce annemin odama girmesini izledim.
"Sorun ne yavrum? Ne oluyor bugün sana?" dediğinde düşünmek için kendime saniyeler hediye etmeye karar verdim. Sahi sorun neydi? Bu soruyu cevapsız bırakarak yatağımdan kalktım ve anneme sarıldım. Sıkıntılarımı pek dile getiren birisi değildim ama annem nasılsa sorunun ne olduğunu hep anlardıBeni sıkıca sardığında gözyaşlarımı daha fazla tutamadım ve ağlamaya başladım.
"Şşt! Bebeğim yapma lütfen." dedi annem.
"Dayanamıyorum anne. Dayanamıyorum. Kaldıramıyorum. Tam herşey düzene girdi dediğimde bir bakıyorum yine başa sarmışım ve yine tek başımayım. Lütfen birşey sorma. Sadece böyle duralım olur mu anne?" dediğimde annem biraz duraksadı ama hemen ardından hafifçe başını salladı. İçimden anneme binlerce teşekkür ederken annem benden uzaklaştı ve kapının yanına koyduğu paketi elime tutuşturdu. Paketi ne ara odaya getirmişti ki? Anlamsız gözlerle anneme bakarken paketin doğum günüm için olduğunu söyledi.
"Seneler önce bana en büyük hediye oldun. Sana layık değil ama anca buna gücüm yetti yavrum." dediğinde paketi çoktan açmaya başlamıştım.
"Bana layık olmadığını söyledin az önce? Anne şaka mısın? Aylardır istediğim basketbol ayakkabısını almışsın bana." Öyle bir sarıldım ki az daha yere düşüyorduk. Yanaklarına sevgi dolu öpücükler yerleştirdim ve teşekkür ettim. Babam hatırlamamıştı. Sanırım hatırlasa da birşey değişmeyecekti. Beni öperek sessizce odamdan çıktı ve mutfağa yöneldi. Peşinden gitmeye karar verdim çünkü sıkıntılı olduğum zamanlarda ya evden uzaklaşır ya da ev işlerine yoğunlaşırdım. Şuan ise 2. seçenek bana kucak açmış vaziyetteydi. Annemle mutfakta yaklaşık 2 saat geçirmiştim. Aslına bakılırsa yemek konusunda becerikli sayılırdım fakat canım istediği zamanlarda.


Babam yemeğe bile kalmadan dışarı çıkmıştı. Hiçbir şey söylemeden evden çıkarken annemin gözlerinden hüzün perdesi geçmişti. Bazen düşünürdüm annemi, anneleri. Biz önümüze çıkan her zorlukta oflayıp puflarken onlar senelerce koca bir çınar ağacı misaliydi. Hani herkesin hayatta bir sınavı vardır ya sanırım annemin de en büyük sınavı babamdı. Umursamaz, sevgisiz bir koca. Aksesuar niteliğindeki eşyalardan pek farkı olmayan bir eş, bir baba. Karanlık çöktükten sonra babalığını hatırlayan bir adam. Ona yakıştırdığım ve yüzüne karşı söylemek istediğim o kadar çok şey vardı ki. Susmamı gerektiren tek bir etken varsa o da 'saygı'mdı. 

Odama geçtiğimde düşünceler tekrar zihnime misafir olmuştu. Yaşadığım ihanetin ağırlığı beni bunalıma sürüklüyordu. Bu gibi durumlarda bana en iyi gelen düşüncelere tutunurdum ama şuanki halim buna hiç müsait değildi. 'İyi, mutlu, huzurlu' kelimelerinin karşılığı hayatımda bir yere sahip değildi. Tek dayanağım annemdi. Onun için de bendim sanırım. 

'Biraz dolaşmak iyi gelir' düşüncesiyle üzerimi değiştirdim ve anneme haber vermek üzere yanına uğradım ama karşılaştığım sahne birkaç saniye duraksamama sebep olmuştu. Ağlıyordu. Duyulmaması üzere sessizce, çaresizce. Usulca yanına sokuldum ve annemi çoktan kollarımın arasına almıştım bile. Buna bağlı olarak gevşedi ve gözyaşları daha özgürce boşaldı.

''Neyin var annem?'' sorunun böylesi olamazdı. ''Neyin yok annem? Daha eksik yaşanmışlıkların var mı?'' diye sormam daha mantıklı olurdu. Yaklaşık 25 senedir en çekilmezi çeken bir kadına dalga niteliğinde bir soru yönlendirmiştim. 

''Beril, bunlar çok fazla kızım hemde çok fazla. Daha fazlasını ne yüreğim ne de midem götürüyor, bu böyle olmaz.'' tabiki olmaz bu kadar dayandığın mucize. ''Gidelim anne, gidelim'' dediğimde annem bacaklarına iliştirdiği bakışlarının hizasını değiştirip odağına beni almıştı. ''Babanı bilmiyormuş gibi konuşma Beril. Nasıl delinin teki bilmiyor musun? Bırakmaz bizi. Zehir eder herşeyi'' dedi ve yanımdan kalkıp gitti. Ah annem bilmediğin o kadar çok şey varki bir öğrensen durduğun dakikalara küfredersin..

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 05, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

SoluksuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin