Sevmek Zayıflıktır

194 12 2
                                    

"Evet, heyecanla şu 1 aylık kaçamağını dinliyorum" dedim. Sustu. Bu suskunluk yürüdüğümüz yolla birlikte birkaç saniyeyi doldurmuştu. Sorun neydi?

"Tatile gitmedim Beril. Konuşmalıyız."

Al işte tam bir fiyasko. Yine bir problem vardı ve huzurlu bir gün hayallerim suya düşecekti sanırım.

"Dinliyorum" dedim.

" Tamam yavrum sabret önce bir kahvaltı yapalım" dediğinde gözleri belirli bir noktaya takılı kalmıştı. Hızla baktığı tarafa gözlerimi çevirdiğimde kimsenin olmadığını, sadece öylece dalıp gittiğini farkettim.

"Tamam öyle olsun bakalım" dedim. Acaba yeni problem neydi?

Restoranın üst katında bir masa seçerek oraya yerleşmiştik. Siparişleri verdiğimizde Pusat'ın dalgın bakışları hala devam ediyordu. Lanet olsun, sorun neydi?

"Anlat artık şunu. Neyin var?" dedim. Gözlerimi gözlerine sabitlemiş cevabını bekliyordum.

"Bundan sonra hiç gitmek yok derken sanırım seni kandırmış oldum Beril. Buraya herşeyi açıklamaya ve seninle güzel bir gün geçirip tekrar geri dönmek için geldim" dediğinde endişem bir level daha atlamıştı.

"Sen neden bahsediyorsun? Nereye döneceksin? Taksit taksit anlatma şunu" dedim.

Sessizlik.

Sessizlik.

Lanet olsun sessizlikle bütünleşmiştik resmen.

"Hey, kime diyorum ya." Sanırım sesim fazla yüksek çıkmış olacakki birkaç masa dönüp bizi süzmüştü.

"Okullar kapanmadan önce biriyle birlikte oldum. Tedbirliydik. Nasıl oldu bilmiyorum ama kız şuan hamile. 1 aydır onunla uğraşıyordum. Ailesi, ailem herkes durumdan haberdar ve bizden evlenmemizi ve Bursa'da bir ev tutmamızı istiyorlar. Bir şey hissettiğimden değil ama onu öyle bırakamazdım ve sanırım evleneceğim Nehir."

Allah kahretsin. Şaka mıydı bu? Şakaydı değil mi? Şaka şaka. İğrenç bir doğum günü hediyesi olduğunu söylese bile inanabilirdim. Ama yüz kaslarım bile oynamadı, hadi beni kandırdığını söyle.

"Allah kahretsin seni. Anladın mı? Allah belanı versin." Bunlar birden dilimden dökülüvermişti. ''Ulan bugün benim doğum günümdü. Hediyelerin en büyüğünü verdin Allahın belası. Sağol.''  Gözyaşlarım kapıya dayanmıştı fakat büyük bir iradeyle onları geri gönderdim. Midem bulanmaya başladı. Söylediklerini düşündükçe masaları devirmek istiyordum. Onu yumruklamak ise şuan itibariyle aklımdan geçen tek düşünceydi. Telefonum çalmaya başladığında arayanın babam olduğunu gördüm. Hiç uğraşamayacaktım. Zaten bunların üzerine burada bir saniye dahi durmazdım ki içimi feci bir şekilde öfke kaplamıştı.

Çantamı kaptığım gibi buradan kaçacaktım ki Pusat birden koluma yapıştı.

"Bir şey söylemeyecek misin?" dedi. Vallahi yüzsüz. Bu lakabın ona çok yakıştığını düşündüğüm sırada aklımda dolaşan diğer düşünce ise ne kadar sahtekar olduğuydu. Bir insan sevdiği kadını aynı gün içerisinde hem mutlu edip hem çıldırtacak düzeye getirebilir miydi? Peki o kadın sevdiği adamdan bu kadar çabuk nefret edebilir miydi? Demekki edebiliyormuş.

"O haltı yerken beni düşünmedin Pusat. Uçkurun öncelikteydi her zamanki gibi. Bundan sonrada olacakları uçkurunla düşünürsün artık. Bir şey diyemiyorum sana. Allah iyice belanı versin de bari beddualarım boşa gitmesin." Arkamı dönüp hızla uzaklaştım. Nefret ediyordum herşeyden. Bunu hakedecek hiçbir şey yapmamış olmama rağmen şuan bunları yaşamak çok boktandı. Gerçekten çok boktan.

SoluksuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin