1. Bölüm

361 35 6
                                    

"Engeller... Çok iç karartıcı bir kelime. Öyle değil mi? Maalesef. Çiçeği burnunda çiftler mesela, ayrılabiliyorlar. Aralarına mesafe giriyor, aile giriyor, ölüm giriyor.

Bununla ilgili çok güzel bir hikaye var. "Münip Cemal adanın en yakışıklı delikanlısı. Şadiye Hanım ise Bahri Paşa'nın kızı, dönemin önemli hanımefendilerindendir. Şadiye Hanım yaz dönemlerinde adaya gelmektedir. Genç adam onu gördüğü andan itibaren bir kara sevdaya tutulmuştur, o günden sonra da mektup aracılığı ile sürekli yazışıp durmuşlardır. Gece geç vakitlerde bulup hasbihal ederler. Sonrasında gencin ailesi kızı istemeye gittiklerinde maalesef kızın küçük olduğunu söyleyerek vermezler. Şadiye'ye hasret Münip Cemal, kâh ağlar kâh yazar. Aşkını ve acısını kağıtlara döker.

Ardından bir haber gelir istanbul'dan, Şadiye'nin babası düğüne davet eder onları. Tabii bu haberin ardından genç adam durmaz, sevgilisine ulaşmak için çırpınır. Bu havada denize gidilmeyeceğini söyleseler de dinlemez. Sabahı beklemeden azgın suların içine atıverir kendini. Hırçın dalgaların arasında kalbindeki aşkıyla beraber kaybolup gider genç adam. Sabah haber adaya yayıldığında bir mektup da beraberinde gelir. İstanbul'dan gelen mektupta şunlar yazıyordur: "Canım Münip'im, sana büyük bir müjdem var. Babamı seninle evlenmeye razı ettim. Pek yakında ablam evleniyor. İnşallah düğünlerini beraber yaparız.""

Münip Cemal'in Şadiye Hanım için yazdığı yazılardan biri ise çeşitli bestecilerin dikkatini çeker ve bu yazıyı besteler. Bestelenen bu yazıdan ortaya çıkan şey ise, dillerden dile dolaşan "Ada Sahilleri"dir.

 Tabii birde, İnsanların kendi içerisindeki engeller var. Hayatta yaşadığı dertler, ailevi problemler, zorlu okul hayatı, gelecek kaygısı... 

Sahi, Hayat ne zor bir kelime. Çok olumlu bir şey gibi gözükse de, Ölüm bile Hayatın tatlı kısmı çoğu insan için. Ama ben biliyorum. Her kötü şey, Yaşanacak iyi şeylerin habercisidir. her fırtınalı hava ve hırçın bir denizin arkasında gökkuşağı ve  bizi bekleyen durgun bir deniz vardır."

*23 Haziran 2022*

"Ada sahillerinde bekliyorum, her zaman yollarını gözlüyorum." diye mırıldandım odamdaki masaların üstünü düzenlerken

"Ayaz! Yemek hazır oğlum hadi gel hadi." sesini duymamla tekerlekli sandalyemin iki büyük tekerini tutup odamdan mutfağa geçtim. Annem önüme yemeğimi koydu ve yemeye başladım. kısa süre içinde yemeğimi bitirip odama geçtim ve bilgisayarımdan yazı uygulamasını açıp yazdığım makaleye devam ettim. Bir süre sonra kötü bir şey olacağı hakkında içimde bir his oluştu ve bu hise kulak verip yan odadan gelen sesleri dinlemeye başladım. Annem birisi ile konuşuyordu. annemin dedikleri tam olarak anlaşılmada diğer kişinin sesi gayet net geliyordu. Teyzem'in sesiydi bu. 

"Buldum abla buldum. bu ilaç diğerinden daha etkili. Bu felç bırakmazla kalmaz, çok yakında öldürür Ayaz'ı. Sen yediklerine kat. Zaten tadı ve kokusu yok. anlamaz bile. dediğim gibi öbüründen çok daha etkili bir ilaç bu. Eniştem ödemesini de yaptı. sen sadece ona içir bunu." Teyzemin dediklerini duymamla şoka girmiştim. bir kaç saat neler döndüğünü kestiremesemde yavaş yavaş anlıyordum. Beni doğurup büyüten annem, anne yarısı denen teyzem, babam... beni öldürmeye çalışıyorlardı.

Odamın kapısının çalması ile arkamı döndüm. gelen annemdi. "Oğlum biz teyzenle çarşıya gidiyoruz, bir kaç saate döneriz. var mı bir isteğin?" dedi. Evet vardı. Ölmeniz. "Yok anneciğim sağol." dedim yapmacık bir şekilde. kapım kapandı ve evden çıktıklarını anladığım sırada biraz durdum ve mutfağa gidip çekmeceleri karıştırmaya başladım. Teyzemin getirdiği ilaçları arıyordum. Çok yeni olmayan, klasik türk evlerindeki gibi dantellerin olduğu dolap raflarını bir bir açtım. Sonunda, beyaz buzdolabının yanındaki çekmece dolabının en alt çekmecesinin içindeki sofra bezlerinin arasında bu ilacı buldum. Hemen telefonumdan fotoğrafımı çekip internetten arkadaşıma attım ve ne için kullanıldığını sordum. Yanıt çok gecikmedi. Mesajda aynen şöyle yazıyordu.

"Bu ilaç veteriner hekimlerin kullandığı bir ilaç. Hayvanlar için kullanılıyor. Neden sordun ki?" 

-"Peki bir insana verilirse ne olur?"

-İlk etapta insanı felç eder, ardındanda organ iflasına sebep olur ve öldürür. Niye soruyorsun ki Ayaz?"

-"Ben 3,5 yıldır felcim. Bel altım tutmuyor..."

-"Ayaz..."

-"Sus."

Hemen aklıma diksiyon ve hitabet öğretmenim Müge Hocamı aramak geldi. telefonumu açtım ve Müge hocayı aradım. Bir kaç çalış sonrasında telefonu açtı. 

"Ayazcığım nasılsın"

"idare eder hocam. Siz?"

"Bende iyiyim işte iş güç."

"Hocam şey. benim büyük bir derdim var. bir süre kalabileceğim bir yer var mı?"

"Var canımda ne oldu ki?"

"Hocam... Telefonda anlatabileceğim bir şey değil bu... beni alabilir misiniz?"

"Tabikide Ayazcığım. Geliyorum hemen."

"Tamamdır hocam. Çok teşekkür ederim."

Telefonu kapattık ve eşyalarımı birkaç sırt çantasına yerleştirip bilgisayarımı ve şarj cihazlarımıda alıp tekerlekli sandalyemi kapıya sürdüm. Sürerken mutfağın önünden geçtiğimde ilacıda yanıma almıştım. o sırada Müge Hocam gelmişti. Önce eşyalarımı alıp arabasına yerleştirdi ve sonra benide arabaya sürüp kapıyı açtı. Arka koltuğa yerleşip tekerlekli sandalyemide yanıma aldım. Müge Hoca arabaya bindi ve arabayı sürmeye başladı. Yolda giderkende dikiz aynasından bana baktı.

"Ee Ayaz. anlat, neden apar topar eşyalarını falan toplayıp gitme kararı aldın?"

"Hocam hani ben felcim biliyorsunuz."

"Evet?"

"Heh, işte ben felç değilmişim. Ailem beni öldürmek için bana bir ilaç veriyorlarmış. bende bunu erkenden anladım çok şükür."

"Ayazcığım gerçekten senin adına çok üzüldüm. Merak etme. Güvende olacaksın. Tanıdığım çok iyi bir avukat var. seni onla tanıştırırım. hepsinin burnundan getiririz." 

Yüzümde buruk bir gülümseme vardı. "Sağolun hocam ama benim önce kalacak bir yere ihtiyacım var." 

"Ayaz bizde kalırsın bir süre. Hem tek başına olmazsın, canın sıkılmaz en azından." 

"Hocam çok teşekkür ederim ama ben kimseye yük olmak istemiyorum artık. zaten yeteri kadar yük oldum insanlara."

Müge Hoca beni azarlamaya başlamıştı. Dikiz aynasından onun gözlerine baktığımda acı ile gülümsüyordu. Belli ki gerçekten yardım etmek istiyordu.

"Aşk olsun Ayaz. Duymamış olayım. Ne yükü saçmalama. Kötü gününde yanında olamayacaksak ne zaman yanında olacağız? Senin bütün hastane işleriyle ben özel olarak ilgileneceğim. yalnız bırakmam seni hayatta."

Israrcılığına karşı gelmeyecektim. söylediği şeyle gülümsedim. 

"Geliyorsun değil mi şimdi?"

"Evet hocam. Geliyorum."

"Ah! sormayı unuttum ayazcığım aç mısın?"

Müge hocanın sorduğu soruyla aklıma midem gelmişti. Bugün yaşadığım şok gerçekten beni acıktırmıştı. söylemekle söylememek arasında kalmıştım ama söyledim.

"Evet hocam açım."

"Tamamdır. şurda güzelce karnımızı doyuralım o halde."

Müge Hocam arabayı köşedeki restoranın otoparkına parketti ve arabadan inip tekerlekli sandalyemi çıkarıp açtı. bende ellerimde kendime destek yaparak arabadan indim ve tekerlekli sandalyeye oturdum. biraz ileri gittim ve Müge Hoca arabayı kilitleyip benimle birlikte restorandan içeri girdi. restoranda ikimizde güzelce karnımızı doyurup arabaya geri bindik. arabaya bindiğimizde Müge Hoca arabanın radyosunu açtı. Sabah günlüğüme hikayesini yazdığım şarkı çalıyordu. Bende eşlik ediyordum şarkıya. Yorumunu bence en güzel yapan kişiden çalıyordu. Şevval Sam'dan. O kadar güzel bir sesi var ki... Sesi bana gerçekten söylediği şarkıyı yaşatıyordu...

"Ada sahilinde bekliyorum, Her zaman yollarını gözlüyorum..."

𝑨𝒔𝒖𝒅𝒆Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin