2.Bölüm

182 27 3
                                    

"Kelimelerim yetersiz kalacak belki ama bu satırları  yazmak için içimdeki duyguları dökmek istedim. Gözlerimden yaşlar süzülürken, kalbimde ki acıyı hissedebiliyorum.

Bu ıslak sayfaları başka bir evden yazıyorum. Doğup büyüdüğüm, en mutlu zamanlarımın geçtiği evden başka bir evde... Müge hocamın evinde. Beni öldürmek isteyen ailemden kaçıp sığındığım tek limandan.

Düne kadar tüm dünyayı iyi bir yer sanardım, ne de olsa ailemin arkamda olduğunu hissediyordum. Ama ne derler bilirsiniz. İnsanı canını en çok yakanlar, en güvendikleridir. Bende aileme öyle güvenirdim. Dünyadaki tüm kötülüğü unutturulardı. Ancak şimdi, tüm dünyam değişti.

Bu dünyada, karanlık bir gökyüzü varmış gibi hissediyorum. İçimdeki korkular beni esir almış durumda. Her adımda, her nefeste,  korkuyorum. Bu korkular beni mahvediyor, içimi kemiriyor.

Düne kadar hiçbir şey beni korkutamazken şuan kendimi sokaktaki tehditlerden kaçıp kimseye güvenemeyen annesi ölmüş, yalnız kalmış yavru bir sokak kedisi gibi hissediyorum.

Gözlerimden yaşlar süzülüyor, kalbimde bir ağırlık hissediyorum. Kendimi bu kadar yalnız hissetmek gerçekten bozguna uğratıyor. Etrafa bakıyorum, kimse yok. Yalnızlığımla boğuluyorum...

23 Haziran 2022, Perşembe"

"Ayaz Abi!" Diye bir ses geldi kapının önünden. Bu ses Müge Hocanın kızı Aliye'ye aitti. Kendisi on dört yaşında bir kızdı, kendiliğinden doğal kırmızı saçları, yüzündeki tatlı çilleri ile çok güzel ve çok sıcakkanlı bir kızdı. Derslerine çok odaklı ve başarılıydı. Hemen anlaşmıştık.  Gözlerimden günlüğüme akan yaşları baş parmaklarımla silip tekerlekli sandalyemi kapıya doğru dönderdim.

"Gel Aliyeciğim." Dedim nazik ve güler yüzle. Aliyenin içeriye girmesiyle içimdeki kötü düşünceler bir süre yok olmuştu.

"Ayaz Abi günaydın. Kahvaltı hazır gelecek misin buraya mı getireyim?"

"Günaydın. Geleyim ya hep beraber yiyelim." Dedim. Aliye hemen yanıma geldi ve ellerini tekerlekli sandalyemin kolcaklarına koyup sürmeye başladı. Bende ona daha rahat bir yol sunmak için kapıyı falan açıyordum. Kısa sürede yemek masasına gelmiştik.

"Günaydın Ayaz."

"Günaydın Hocam"

"Gecen nasıldı? Rahat bir uyku çektin değil mi?"

"Çok sağolun hocam hayatımda bu kadar güvende hissedip uyumamıştım. Çok teşekkür ederim tekrar."

"Ne demek canım her zaman."

Yüzümde buruk bir gülümseme vardı. Evdeki herkes bu gülümsememi farketmişti. Herkeste bir sessizlik oldu ve Müge Hoca bu sessizliği bozmaya karar verdi.

"Bak Ayazcığım. Herkesin hayatında buhranlı bir dönem olur. Herkes hayatının bir bölümünde yalnız, güvensiz ne bileyim huzursuz hisseder. Herkesin hayatında karanlık bir dönem olur. Işıkların yanmadığı, yanan ışıkların anında söndüğü bir dönem... Önemli olan şey bu karanlığı tek başına yıkmaya çalışman değil. Birileri ile ışığa erişmektir. Yani eğer yanında sevdiğin kişiler olursa bu karanlık sana aydınlık gibi gelir. Karanlıkta durduğunu bile unutursun. İşte bu zaman senin karanlık döneminin bitiş zamanıdır. Ama unutma.  Umut her amacın başıdır. Sen bunu umut et ki, bu dönemi hemen atlat."

Müge hocamın konuşmasını dinledim ve gerçektende çok güzel konuştu. Haklıydı. Hayatımdaki kötü şeyleri bir geride bırakıp değer verdiğim insanlarla birlikte olmam gerekiyordu. Mesela Müge Hocam ve ailesi. Şuan değer verdiğim tüm insanlar onlar.

Müge hocamın konuşmasını dinlerken derin düşüncelere dalmıştım ki yemeklerin gelmesiyle düşünceleri bir kenara bırakıp gerçek bir yemek yemeğe başladım. Sevdiğim insanlarla mutlu bir kahvaltı yapıyordum.

Yemek sonunda Müge hocanın eşi Emrah beyle bahçeye çıkmış, kahve içiyorduk. Emrah Bey güçlü bir şirketin genel müdürlüğünü ve yatırımcılığını yapıyordu.

"Ayaz sen okuyor musun?"

"Evet Emrah Bey."

"Hangi bölümü okuyorsun?"

"İngilizce Mütercim Tercümanlık okuyorum. İkinci sınıfım."

"Çok güzel. Bizim Şirketin dosyalarını çevirecek bir tercümana ihtiyacımız var. Sen yapar mısın?

"Emrah bey çok teşekkür ederim. Yani ne diyeceğimi bilemiyorum zaten bende iş arıyordum. Kabul ediyorum."

"İyi bakalım. Umarım istediğin her yere kolaylıkta erişebilirsin ayazcığım. Sende gerçekten güzel bir ışık var."

Biraz daha Emrah Bey ile sohbet ettikten sonra içeri girdim ve biraz aliye ile oyunlar oynadık. Daha sonrasında aliye ile mutfağa inip evin hizmetçisi Leyla abla'ya yardıma indik. Leyla Abla'da benim müzik zevkime sahipti. Hep birlikte şarkılarla ve gülüşmelerle akşam yemeklerini hazırladık. Yemekler pişerkende Leyla Abla ile Türk kahvesi yapıp içtik. İçerken bütün hayatımızdan konuştuk. Çok eğlenceli birisiydi.

"Ah, Ayaz kahven bitince fincanını çevir sana bir fal bakayım."

"Teşekkür ederim Leyla Abla ben fala inanmıyorum."

"Aaa! Ayaz çok ayıp. Duymamış olayım. Ne demişler, "Fala inanma, aalsızda kalma." Hem daha birlikte mantı sıkacağız birlikte."

Şaşkınca Leyla Abla'ya baktım. "Mantı mı?"

"Noldu beğenemedin mi?" Dedi şakacı ve enerjik bir şekilde. Tıpkı Adile Naşit gibi olan gülüşünden sonra Aliye sohbete dahil oldu.

"Ayaz abi Leyla Abla bizim ailemizden biri sayılır. Annemin teyzesinin arkadaşı annem evlenince onların yanına çalışmaya geliyordu. Sonra evlendiler Leyla abla doğmuş. Sonrada bizim evde yaşamaya başlamış. Yani bizi leyla Abla büyüttü diyebiliriz. Kendisi tüm ev işlerini evdeki herkese öğretir. Herkes en az bir kere Leyla Abla'nın elinden geçer. Babam bile Leyla ablanın elinden geçmiş zamanında. Az dayağını yememiş Leyla ablanın." Aliye güldü ve dedikleri şeyler çok hoşuma gitmişti. Emrah bey ve Müge hanım bir hayli zengin olmalarına rağmen ayrım gözetmezlerdi.

"Aa Ayaz kahven soğumuş." Dedi ters dönmüş kahve fincanımın taban kısmına dokunurken Leyla Abla.

Fincanımı açtı ve incelemeye başladı...

𝑨𝒔𝒖𝒅𝒆Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin