23- Oyunlarla Soru Sorma

1.3K 137 38
                                    

En son bana 'şimdi seninle bir oyun oynayacağız.' demişti. Merak ediyordum, acaba ne oynayacaktık?

Kutulara baktım bir süre. Kumbaralara benziyordu. Elinde bulunan kartları bana verdi Jungkook. Kartları aldım, manasızca elimdeki kartlara baktım. Üzerindeki yazıları okumadan sordum: "Bunlar nedir?"

"Oyunumuzun bir parçası. Şimdi sana kuralları söyleyeceğim. Her kağıtta birer soru var ve her sorunun bir cevabı olacak. Ya 'hayır' ya da  'evet' anladın mı? Eğer cevabın 'evet' ise elindeki kartı, üzerinde 'evet' yazan kutuya atacaksın. Ama cevabın 'hayır' ise üzerinde 'hayır' yazan kutuya atacaksın, tamam mı Taehyung? Bana doğruca gerçek cevaplarını ver."

Bedenimi anlamadığım bir ürperti sardı. Sanırım gelecek sorulardan korkuyordum. Dürüst olmayı çok istiyordum ama korkar birisi dürüst olamazdı. Elimden gelen her şeyi yapacaktım. Ona tamamen dürüstçe cevap vermek için uğraşacaktım.

Bu kumbaralara benzeyen kutular aklıma küçüklüğümü getirmişti ansızın. Küçükken benim de bir kumbaram vardı. Sırf bisiklet alabilmek için kumbaramda yaklaşık bir yıl para biriktirmiştim ve bisiklet için gerekli parayı toplamıştım. Çok mutlu olduğumu anımsıyorum. Küçüklüğümde en mutlu olduğum anımdı büyük ihtimal. Fakat kumbaramı açtığımda içinde hiç para olmadığını görmüştüm. Yüzümdeki o heyecanlı gülümse hemen kayboldu. Sertçe kumbaramı elime alıp anneme göstermiştim. Şöyle demiştim: 'Paralarım beni sevmediği için gitmişler.' Annemin bana verdiği cevap ise: 'Hayır, sadece kardeşimin ihtiyacı olduğu için ben aldım.'

En azından dürüst bir kadındı...

"Evet, Taehyung... Hadi, ilk soruyu oku bakalım. Eğer ilk soruya vereceğin cevap 'hayır' olursa, ardından gelecek diğer bir soruya da hiç bakmadan 'hayır' kutusuna at çünkü o soru da, ilk soruyla bağlantılı. Anlaşıldı mı?"

Derin bir nefes aldım, yutkundum. Anladığımı belirtir mırıltılar çıkarırken kafamı aşağı yukarı salladım. En üstteki kartı aldım ve okudum: "Gördüğün şeyleri tarif edebilir misin? Eğer görüyorsan seninle konuşuyorlar mı?"

Üst dişlerimi, alt dudağıma geçirdim. Daha ilk sorudan gerildiğimi hissediyordum. Jungkook'un yatıştırıcı sesini duydum: "Sakin ol ve bana dürüst ol Taehyung."

Önce gördüğüm şeyleri düşündüm: Bir gölge, şeytan ve bir bebek.

Elimdeki kartı yavaşça 'evet' kutusuna attım. Jungkook benim bir açıklama yapmamı bekledi. Fakat ben konuşmayınca o konuştu: "Her sorunun bir açıklaması da olmalı. Öyle değil mi? Bana anlat. Gördüklerini anlat, sana söyledikleri şeyi anlat."

Kendimin bile zor duyabileceğim tonda ökdürdüm, konuşmadan önce. Sanki biri, ellerini boynuma dolamış da konuşmama izin vermiyordu. "Şeytan, gölge ve bebek görüyorum." dedim sonunda.

Dikkatle dinliyordu beni. Oturduğu yerde hafifçe dikleşti, sandalyesini biraz daha masaya yaklaştırdı. Aynı zamanda bana da yaklaşmış oldu. "Şeytan... Şeytan sana bir şey söylüyor mu?" diye sordu.

Kafamı aşağı yukarı sallayarak onayladım. "Evet, bazenleri yaşamın sıkıcı olduğundan bahsediyor. Bana hep şöyle diyor: 'Niye yaşıyorsun ki? Öldürsene kendini.' Omuz silkiyorum her seferinde ve şu cevabı veriyorum: 'Jimin var.' Fakat bana şu anda bu soruyu sorsa cevabım biraz değişirdi." dedim.

Avuç içlerini açtı Jungkook, avuç içlerine baktı, ellerini birbirine kavuşturdu, bana baktı. "Şimdi ki cevabın ne olurdu?"

"Şimdi ki cevabım: 'Senden kurtulmam için bir şansım var, şeytan. Jungkook var. Senden kurtulduktan sonra ölmek istemeyeceğim. Artık Jimin olduğu için yaşamaya çalışmayacağım. Artık bu durumdan kurtulabilmem için olan şansımı sonuna kadar kullanacağım. Artık Jungkook bana senden kurtulmam için yardım edeceğinden dolayı ölmeyi düşünmeyeceğim ve yaşamak için Jimin'i bahane etmeyeceğim.' olurdu."

Schizophrenia | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin