38- Söz Mü?

986 120 64
                                    

Kapı kulpuna sardığı uzun parmaklarını aşağı doğru hareket ettirdiğinde metal kapının açılma sesi koridorda yankılandı. Bir eliyle gözünden akmak üzere olan gözyaşını sildi ve bir adım geri gidip kapıyı kendine doğru çekti. Karşısında gördüğü adama bakarken nefes verdi.

Büyüttüğü gözleriyle Taehyung'a doğru bir adım attı ve ona sıkıca sarıldı. "Ne oldu Taehyung? Neden ağlıyorsun?" diye sordu.

Yumruk yaptığı ellerini açarak Jungkook'un ensesine çıkardı ve onun tişörtünün yakalarını avuç içlerinde sıkıştırarak sertçe gözlerini yumdu. "C-canım yanıyor."

Elleriyle Taehyung'un sırtını sıvazlarken boynundan ufak bir öpücük çalmasıyla sarıldığı beden titredi. Ellerini indirdiğinde ayrıldılar. İçeri geçtiler ve koltuğa oturdular. Jungkook koltuğun üzerindeki resmi fark ettiğinde kaşlarını çatarak resme daha fazla odaklanmaya çalıştığında Taehyung hızla resmi koltuktan alıp yastığın altına sıkıştırdı. O resmi görmesini istemiyordu.

Kızarmış sarı gözleriyle Jungkook'un mavi gözlerine bakarken yutkunarak eliyle arkasında duran koltuğu yoklayarak yavaşça koltuğa yerleşti.

"O neydi Taehyung? Benden ne saklıyorsun?" diye sordu Jungkook. Hâlâ ayakta bekliyordu. Taehyung kafasını eğerek yerdeki halının desenlerini izledi.

"Senden bir şey saklamıyorum. A-anlatacağım. Sadece... Sadece ondan önce bilmen gereken başka şeyler var."

Jungkook koltuğa oturdu ve dinlemeden önce derin bir nefes çekti. "Hastanede anlatmak üzere olduğun konuyla mı alakalı?" diye sordu. Kafa sallayarak onaylarken ellerini bacak arasına sıkıştırarak bedenini bir kez ileri geri hareket ettirdi.

"O kim, diye sormuştun en son. H-hatırladın mı?"

"Evet, hatırladım."

Omuz silkti önce. Dudaklarını birbirine bastırdı. "Çok sevdiğim birisiydi. İlk aşkımdı. B-bir o kadar da çok nefret ettiğim." derken kızarık gözleri doldu.

Bu sözleri duymak her ne kadar çok az da olsa Jungkook'u rahatsız etmiş olsa da bunların geçmişte kaldığını ve yanlış duygular olduğunu biliyordu.

"George." Daha ismini söylerken bile sesi titremiş, tüyleri ürpermişti. İşte o kadar çok korkardı ondan. Tek bir sevgi tomurcuğu bile hissetmiyordu. İsmi bile onu iğrendiriyor, korkutuyordu.

"Beni çok sevdiğini söylerken bile, bana şiddet uygulayan. S-severken nasıl vurursun ki?! N-nasıl?! Hep böyle derdi: 'Seviyorum, hem de çok!' Bunu söylerken de pantolonundaki kemeri çözerdi. Bana ilk ne zaman vurdu, biliyor musun?.." derken biraz sessiz kaldı.

"Beş ay gibi bir süre onunla çok güzel vakitler geçirdik. B-beni arada yemeğe, dışarı çağırırdı. Gezerdik. Öperdi, severdi. İ-ilk defa bu kadar sevildiğimi hissetmiştim... Cümle eksik olmasın, devamını da getireyim. Ve ilk defa bu kadar nefret sözcükleriyle yüzüm tanınmayacak hâle gelene kadar dövülmüştüm." Kendini tutamayarak kıkırdadı Taehyung. "Psikopat!"

"Sevdiğini söylerken dövüyor muydu?" Aslında bu soruyu Jungkook kendi kendine sormuştu. Fakat Taehyung cevaplamaktan çekinmedi. "Evet, öyle yapıyordu."

"Neden? Neden dövüyordu?"

"Başkalarıyla konuştuğum için. Başkalarıyla göz göze geldiğim için. Başkaları bana iltifat ettiği için. Ba-başkaları, başkaları, başkaları! Hep başkaları yüzündenmiş! Onun hiçbir suçu yokmuş! Başkaları yüzünden beni dövüyormuş. Beni çok seviyormuş; ama başkaları yüzünden kendine ha-hakim olamıyormuş. Yoksa beni dövmezmiş. Bana kıyamazmış... Mış ama sadece mış işte! Mış gibi hayat."

Schizophrenia | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin