BÖLÜM: 0/3
"SÛİKAST"Çöl yakıcıydı. Rüzgar şiddetli esintisiyle sıcağa meydan okuyordu. Gözlerime kaçan kum tanecikleriyle görüş alanım bulanıklaşıyordu. Yüzüme sardığım kefiyyemin üst tarafını biraz daha gözlerime doğru indirdim. Buradaki bir çok kişi kefiyye takardı. Sadece gözler açıkta kalacak şekilde yüzler kapanırdı. Siyah beyaz kefiyye bizim için her şeydi. Bazen bir kadının namaz örtüsü, bazen bir bebeğin yatak örtüsü, bazen üşüyenlerin şalı ama en mühimi direnişin sembolü. Direnişçilerin silahı, maskesi, kopmaz parçaları...
Rüzgarın kuvvetle sertleşmesiyle beraber ellerimle gözlerimi perdeledim. "Birden bire ne kadar da rüzgar çıktı."
"Böyle zamanlarda Allah'ın (cc) gazapa geldiğini düşünüyorum."
Esmihan'a doğru döndüm. "Bu esinti, çölün Allah'dan ulaştırdığı bir mesaj, öyle mi? Söylemeseydin bu açıdan bakmayı asla düşünemezdim."
Sıcak çölün üzerine oturunca ben de yanına geçtim. "Görmek isteyene her şey bir mesajdır. Ama gaflet gözlerimize perde indirmiş durumda." Bir süre çölü seyrettikten sonra bana doğru döndü, "Söylesene Farah, oralarda Kudüs davasına destek çıkan, kalbi bizimle atan kardeşlerimiz var mı?"
Üzülerek, "Var ama azlar," dedim. "Türkiye'ye gidince orayı hayallerimde ne kadar büyüttüğümü üzülerek farkettim. Sonra o topraklarda İslamiyet yaşanmıyor; kadınların giyimleri ecnebilerden farksız. Mesela sokakta örtülü gördüklerinde ona saldırıyorlar, hakaret ediyorlar. Başörtüsü ile okullara girmek yasak. Ölüm döşeğinde olan bir hasta başörtülü ise bazı hastahaneler onu hastaneye sokmuyorlar."
"Subhanallah, gerçekten mi?"
"Ne yazık ki. Bunu da laikliği korumak için yaptıklarını söylüyorlar."
"Laiklik ne demek oluyor?"
"Yani, bir yasa. Din ve dünya işlerinin birbirinden ayrı olması."
"İyi de islam hayattandır, hayattan ayrılırsa fayda getirmez ki? Orası nasıl Müslüman ülkesi olabiliyor?"
"Anlatıyorlar ya, Filistinin işgal altındaki şehirlerinde, İşgalin gölgesinde yaşayan bazı Müslümanların müreffeh bir hayat için boyun eğe eğe, düşmana benzediklerini... İşte Türkiye'deki durumda buna benziyor. Orada da insanlar dinden koparılmış. Tabii kökü hâlâ İslam. İnşaAllah bir gün yeşerir o topraklarda İslam filizleri..."
"İnşaAllah. Peki orada Kudüs davasını bilenler var mı?"
"Dedim ya çok az. Çoğunun haberi dahi yok ve hatırlamıyorlar bile."
"Çok acı değil mi? Dedeleri Osmanlı bütün dünyaya hükmederken, onlar nefislerine hükmetmeyi başaramıyorlar. Kaldı ki Mescid-i Aksa'yı ve bizi hatırlasınlar."
Herhalde bu cümleyi yakın arkadaşlarımdan biri olan Senâ duysaydı bütün Türklerin yerine hüngür hüngür ağlardı. Senâ mütedeyyindi ve tam bir Kudüs aşığıydı.
"Sen anlatıyor muydun çevrene Mescid-i Aksâ'nın önemini, Kudüs davasını?"
"Birkaç kere konuşma yaptım ama katılım çok az oldu. Esmihan orada insanlar üç-beş gün 'kahrol İsrail, Mescid-i Aksâ'dan defol!' naraları atıp dördüncü gün televizyon karşısına geçip çaylarını yudumlayarak dizilerini seyretmeye devam ediyorlar."
"Bütün ümmeti Muhammed'in de yapmış olduğu gibi, bir süre vicdanlarını rahatlatıp hayatlarına geri dönüyorlar. Sanki bu emanet sadece biz Filistinlilere bırakılmış gibi..."
"Bu manzaralar oradayken beni çok üzerdi. Ama sonrasında ben de buna alıştım ve bir zaman sonra onlar gibi duygusuzlaştım. Buraya attığım ilk adımda ise ruhuma dolan o direniş, bir anda beni yeniden diriltti."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
 f â k (Kitap Oluyor)
SpiritualBir şehir. Adı; Gazze. Kızıl bir çöl, çamurlara bulanmış bir akdeniz, ambargo ile kuşatılmış büyük bir hapishane. Bir doktor: Farah. Türkiye'de okuyup şehrine geri dönerek, ömrünü halkının yaralarını sarmaya adayan bir kız.. Bir direnişçi: Muhammed...