2000'ler
günlerden cumartesi:---
yorum?
---
biraz küskünüm. belki az kavgalı, lakin sözde öfkeli oluşum fazlaca ironik ve sakıncalı. dudaklarıma değen nefes ciğerlerime her yol alışında neden tanırının bu zehri bize soluttuğunu sorguluyorum.
ne kadar da acı değil mi, diyorum.
ne kadar da sefildik biz böyle. zarafete kılıf giydiren elit insanların topluluğu gözlerimin önündeyken buruk ve kırgın bir şekilde belimi büküp oturuyorum. diyorum ki, buralara ait olamayacak kadar saygısız ve günahkarsın. etik ahlak ibaresinin dibini sıyırdığım günler oluyordu, lakin beni bir başkasına sorsanız sizlere beni överdi. insanların gözünde epey ahlaklı ve kibar bir oğlandım. sadece içimde büyüyen nefret benliğimi paslandırmak için bilincimle savaşıyordu.
o nefret hiç şüphesiz hwang yüzündendi.
ben bir oğlana aşıktım. kendi cinsimden oluşu nedendir bilmem korkunç geliyordu, ama sadece onun teninden uzak kalınca. yorgunluğunu gelip benim yatağımın üstünde kıvrılarak attığında onun için konuştuğum her kelimenin ninni gibi geldiğini söyler ve birkaç kelamın ardından sessizce uyuklardı. bazen nefes aldığını bile zor duyardım.
hwang hyunjin, etik ahlakın en iyi maskecisiydi. dışarıdaki hayatı bana açtığı hayatından o kadar farklıydı ki, şu izbe çukurda iki hyunjin'i aynı anda idare edebilmek beni hasta ediyordu.
bazen göğsüne vurarak ağlıyordum, bağırıp çağırıyor ve küfürler savuruyordum. lakin hiç ses etmeden sadece bana izin veriyor ve sonrasında dolgun dudaklarını şakaklarımda hissediyordum.
beni ittiği günün gecesinde kapıma geliyordu. ahlaksız.
ona düşmandım aynı zamanda aşık. nefret kalıbını sorgulamak haddim değil biliyorum ama bugün günlerden cumartesi ve hyunjin hâlâ ortalıkta yok. günün bitmesine yakın uyanmıştım. az uçuk geliyor olabilir ama şu sıralar kafam hiç iyi değildi. sadece uyanıyor, birkaç lokma belki yiyorsam yiyor ve sonrasında ne kadar nefret varsa hepsini bir kağıda döküp geri yatıyordum. bazen kağıtlarımın üstünde uyuya kalıyordum.
onu da tuvallerinin arasında boyalarıyla kirlenirken görmüştüm. sarhoşken çok güzel karalıyordu o tuvalleri. savsak adımları ve dilinde ispanyolca bir şarkının sözlerini heceliyordu. tıpkı tanırının ölümlü kıldığı fanilerin hayatını hecelediği gibi.
kısa ve öz. gerçi öz olması konusu tartışılırdı ama bana öyle geliyordu. bazıları için daha ayrıcalıklı ve zalim olabiliyordu.
bana edebiyatçı diyordu. ona senin edebiyatçın diyorlardı benim hakkımda. en nefret ettiğim dersti oysaki, lakin bir kere içine düştüğümde bana çıkışı gösterecek kimse olmamıştı ve ben de o kelimelerin büyüsüne kapılmıştım. şimdi kör ve dilsizdim, sadece kelimeleri süsleyip ellerinize kendimi verebilirdim. belki beni anlardınız.
ama ben hyunjin'i şarap olarak nitelerdim hem. şarap ve boyalı tuvalleri... anında onun resmi canlanıyordu gözlerimde.
bana resmimi şarapla çizeceğini söylemişti bir keresinde. bu deli saçması fikrine gülerken dudaklarımı öpmeye başlamıştı.
unutamıyorum. korkunç derecede güzel ve farklı bir şeydi. bir insanın dudakları neden size başka bir dünyayı resmetsindi ki?
ah hwang...
yüreğimi zehirliyorsun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
şeker prens ve tuz kral ✔️
Fanfictionsöylesene, dudaklarını neden ölüm öpmüş gibi? ... 31.08.21 21.01.22 text-düz yazı -angst