4, güneş ve rüzgar

31 1 8
                                    

ekim'in soğuk rüzgarlarına

" saklı duygular açığa çıkmalı, çıkıp seni bana kavuşturmalı..."

Hiç çıktığım sokaklarda çamurlar paçalarımı kirletti bir sonbahar sabahı. Güneş gene arkamdan vurdu. Ellerimde taşımakta olduğum iki ağır kova çamur sokaklarda biraz biraz döküldü. Bu, dilimde nefret ettiğim cümleleri gürültüde serbest bıraktırdı. Nefret ettiğim bir sabahtı ve ne tesadüf güneş açıktı.

Arkamdaki Yorgis bana yetişmeye çalışıyordu. Küçük çocuk, benim denk gelmiş sinirimin üstüne kendini öyle yükseltiyordu ki peşimde böyle dolaştıkça kovaları bırakıp kendimi nehre atmak istiyordum. Gerçekten bunu yapmama çok az kalmıştı. Güneş sırtımı yaktı, Yorgis peşimden ayrılmayı bilmedi ve bu lanet gün böylece başladı.

"Lütfen yanında çalışmama izin ver Loun! Gerçekten bu sefer düzgün yapacağım işimi, söz veriyorum!"

Yokuş aşağı hızlıca yürürken kovalardaki boyanın çok dökülmemesini diledim. Yorgis benim kadar dikkat etmiyordu ki buna gömleğimi çekiştirmekten durmadan geriye çekiyordu beni. Yokuş aşağı hızlı geldi ikimize de. Durgunluğundan faydalanıp konuştum çabucak. "Patron ben değilim Pedro'ya sor."

Yokuş bitince kontrol ettim kovaları. Çok kayıp yoktu. Tekrardan çiftliğe doğru yürürken Yorgis peşimi bırakmadı. Kolları arasında küçük bezden bir çanta vardı. Durmadan onu düşürüp beni takip ediyordu. Çanta tekrar düşmüş olacak ki sesi birkaç saniye gelmedi. Hızlı ayak sesleri duydum, tekrar peşimdeydi.

"Pedro Loun'i ikna edersen alırım diyor. Sen gidip ona benim için kefil olacakmışsın öyle diyor. Ya Loun lütfen kefil ol bana. Ne istersen yaparım. Lütfen, lütfen, lütfen Loun lütfen!"

Tam sola dönüp meydana çıkacakken aniden ona dönüp kovaları yere bıraktım. Kızgındım, dahası birkaç günün verdiği halsizlik beni öyle yıpratıyordu ki Yorgis şimdilik benim için azaptan başka bir şey değildi.

Ona döndüğümü görünce korkuyla durdu. Üstü başı her yeri çamur içindeydi. Bu güneşli havada nasıl bu hale geldiğini o an çok anlamamıştım fakat umrumda da değildi.

"Bana bak çocuk! Atlardan korkuyorsun, dahası atların da seni çok sevdiği söylenemez. Eşseklere işkence etmeyi seven bir huyun var, nerdeyse tüm çiftliğin hayvanları seni görünce etten sütten kesiliyorlar! Kümestekinlere de yaptığını unutmuş değilim. Ya korkuyorsun ya da işkence ediyorsun! Seni bu halde çiftliğe sokamam ben. Git başka bir iş bul kendine."

Konuşmasını beklemeden arkama dönüp kovaları aldım. Haklı olduğumu biliyordum. Yorgis'i ne kadar sevsem de çiftlikte çalışmasına izin veremezdim. Nedenini anlamadığım bir şekilde hayvanlarla arası hiç iyi değildi ve köyde yaşadığı sıkıntılardan birisi de buydu.

Birkaç saniye sonra beklemeden tekrar peşime takıldı. "Ya Loun, Eleni eğer sizin yanınızda çalışırsam Melena ile ilgileneceğini söyledi. Çok yaramaz oldu artık Melena, hiç sözümü dinlemiyor. Eleni ona benden daha iyi bakıyor. Sizin yanınızda çalışmak zorundayım o yüzden. Lütfen kefil ol bana Loun, lütfen !"

Derin bir nefes alıp başımı göğe kaldırdım. Asla bırakmıyordu peşimi. "O zaman Eleni'nin ayak işlerini yap. Çiftlikte ne işin var senin ?" diye söylendim. Yorgis pes etmedi. "Onu zaten yapıyorum ama bunu da yapmamı istedi. Ayrıca birisine ihtiyacınız varmış zaten Loun. Kabul et işte beni!"

Hızla ona arkamı dönüp sinirle konuştum. Kovalar bu sefer elimdeydi. "Kaz kaçırana ihtiyacımız yok!" Tanrı aşkına o iki kardeş ne düşünüyordu? Oflayıp Yorgis'e baktım. Parlayan gözlerle umutla bakıyordu bana. Sevimli, sevimli. Bir süre sessiz kalıp kendimi dinlendirdim. Yorgis'ten kaçışım yoktu. Ki birkaç gündür peşimdeydi zaten. Kovaları taşımaktan ve Yorgis'i dinlemekten öyle yorulmuştum ki şimdilik peşimi bıraksın diye göndermek istedim onu. "Pedro ve Eleni ile konuşup düşüneceğim. Hadi şimdilik bırak peşimi."

nehirler kuruttu biziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin