Dört

4 0 0
                                    

Plakta çizikler vardı. Yine de oldukça güzel bir parçaydı. Masada oturmuş, önündeki aletin çalışması için umutla ışıklar saçıyordu.

"Küçük yıldırımlar yaratıyorum. Büyük yıldırımlar beş yüz yıllık ağaçları ikiye böler. Ölüm ve yaşam saçan yıldırımlar ve ateşler. Benden başka kimse kalmadı. Yaşamalıyım."

Elinde ki kaynak makinasını kenara koydu ve aleti alıp şöyle bir baktı.

"Ben zanaatkarım, ben savaşçıyım. Tanrılara karşı savaşan, son umut kırıntısıyım."

Hiç şüphesiz, eğer tarı kendisi olsaydı şimdiki tanrıdan çok daha iyi bir tanrı olurdu. İnsanların ölmesine izin vermez, kötülüğü yok ederdi. Hatta kötüler bile mutsuz olmasın diye onlara ayrı bir dünya verirdi. Ama tarı başka bir şey yapmıştı. "Ama Tanrı ne yaptı? Kendi yarattığı kötülüğü bizim iyi ve mutlu insanlarımızın üzerine saldı... Geriye kimse, alev almayan bir yerimiz, kalmadı." 
"Ama ne var biliyor musun seni pislik parçası! Seni bir gün bulacağım! Seni ve yarattığın tüm kötülükleri paramparça yapacağım. Kurşunlarımla mühürleneceksin! Hahahıhı, ben kazandığım zaman, bize hep tepeden bakmış olan, Baykuş Şehri insanlarının kökünü kuruttuktan sonra cesetleri üzerinde dans edeceğim! Evet, evet, dans edeceğim. Ölümle dans edeceğim, ölümlü dans edeceğim, ölümüne dans edeceğim, hıhı, hıhıha, hıhıhahah! Aay! Haya etmesi bile çok eğlenceli."

Kapıyı açtı ve evden dışarı çıktı. Bulutlar oldukça yüklü ve hava oldukça karanlıktı. Gerçi kendisine göre alt şehir, güneşe bulansa dahi hiç bir zaman gerçekten aydınlanmamıştı. Gerçeği onlar biliyordu ama ellerinden hiç bir şey gelmeden, yüzyıllar boyu oturup beklemişlerdi. Oysa beklemeselerdi, edindikleri bilgiyi kullansalardı, kendilerini geliştirselerdi bunların hiç biri böyle olmazdı. Belki bu soykırımı önleyebilirlerdi! Belki de Baykuş Şehri' ndekiler saldırmadan önce onlar saldırabilir ve tüm dünyaya gerçeği anlatabilirlerdi. 

"Hayır! İstesek de anlatamazdık. Güç dengeleri çok hassas. Kötülük aramızda ve bilgi, hazinelerin en değerlisi." Gerçeği bilen tüm halkın inancı bu yöndeydi ve hiç şüphesiz Baykuşlar da bunu biliyorlardı. "Koca bir şehir korkusundan sırlarla dolu hayatlar yaşattı. Bir başka şehir ise onların biliyor olmasından korkup onları yok etti." 

Büyük planı için aylardır çalışıyordu. Neredeyse bir yıl olacaktı. Kendi hayatını kolaylaştıracak bir sürü icat yapmıştı. Bu icatları da silah yapabilmek için kullanmıştı. Şehrin yarısı cephanelik sayılırdı. Bombalar, tüfekler ve bin bir türlü zarar verici alet. Şimdilerde ise iki şey üzerinde çalışıyordu. Biri yıldırım enerjisini depolamak ve bir diğeri ise kendi yıldırımını yaratmak.
Yıldırımlar ile ilgili kafasında bir çok fikir vardı ama yıldırımlar çok dengesizlerdi. Onlarını depolayabilse bile enerjilerini stabilize etmek imkansızdı. "En azından şimdilik." 

Bu yüzden Baykuş Şehrine gitmesi gerekiyordu. Surlara vardığı zaman girmenin yolunu bulurdu. Biliyordu çünkü bunu daha önce de yapmıştı. Bazı bilgiler sadece Baykuş Şehri'nde bulunuyordu. Pek fazla sorun yaşamamıştı, sessizce girmiş ve çıkmıştı. Ama bu sefer daha zekice davranması gerekiyordu. Çünkü çok daha uzun kalması gerekebilirdi. Oranın bir vatandaşı gibi yaşayabilmesi gerekiyordu. Düzgün giyinmeliydi ve istediği bilgilere ulaşabilmesi için simyacı kimliğini koruması gerekiyordu. Eğitimli bir bilim adamı ve beyaz şapkalı bir simyacı olarak hayatını sürdürecekti. 

Sırt çantasının içine en gerekli aletlerini koydu. Silahlarını beline taktı ve yola koyuldu. Şehrin diğer ucuna kadar yürümesi gerekiyordu. "Belki ben dönene kadar bir yıldırım yakalarlar." Şehrin bir çok noktasına molozlar yığıp üzerine de üzerlerine metal tozları dökmüştü. Molozların içine koyduğu bir kaç güçlü mıknatıs ile de uçmalarını önlemişti. Molozların altına gömdüğü icadı başarılı olursa, amaçlarına bir adım daha yaklaşmış olacaktı.

KARATENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin