"Chris, en son incelediğin dosyayı arşive bıraktığına emin misin?"
Telsiz sesleri yankılanan odada tüm gözler bana çevrildiğinde derin bir nefes almış ve bıkkın gözlerimi meslektaşıma çevirmiştim. Bu bakışların ve karakola çöken sessizliğin ne demek olduğunu gayet iyi biliyordum.
"Evet, dün işten çıkmadan bırakmıştım."
"Anladım, orada bulamadım da, sorayım demiştim. En son sendeydi ya."
"Dediğim gibi, arşive bırakmıştım çıkarken. Belki başkası almıştır."
"Umarım öyledir."
Duyduğum cümleyle vücuduma dolan sinir bilgisayardaki yeni bir tuşa basmamı engellediğinden, ellerim klavyenin üstünde kilitli kalmıştı bir süre. Derin bir nefes aldım, çok derin bir nefes aldım. Ortalama her gün böyle olması canıma tak etmişti ve artık canımın pek bir önemi yoktu gözümde.
"Bu da ne demek?"
Gözlerim tekrar gözlerini bulduğunda bıyık altından sırıtışına şahit olmuştum. Yine aynı yerdeydik. Altı aydır olduğumuz yerde.
Bundan altı ay önce, bir daha adını bile duymak istemeyeceğim bir vakayla tanışmıştım. O zamanlar mesleğimin zirvesine tırmanıyordum. Dedektif Christopher eline geçen neredeyse her vakayı büyük bir titizlikle çözüyor, üslerini bile şaşırtacak bir performans sergiliyordu. Harikaydı, harikaydı tabii. Ancak o dönem anlamıştım ki Christopher bu topluluk için fazla saftı.
Karşılaştığım cinayet vakasında katil zanlısının liseden eski bir arkadaşım olduğunu bulmuştuk ekibimle. Her şey sona ermek üzereydi. Ama bir şeylerin eksik olduğunu biliyordum içten içe. Bu eksiklik uykularımı kaçırıyor, yediğim yemekleri boğazıma diziyordu. Onun katil olmadığını biliyordum. Bariz bir şekilde iftira atıldığını biliyordum. Nasıl görmezlerdi? Tüm kanıtlar resmen ona yakışacak şekilde kondurulmuştu cinayete, nasıl görmezlerdi?
Görmüşler. Hepsi gayet iyi görmüş aslında. Ama işleri zorlaştırıp asıl katili bulmak için çabalayan enayi Chris'ten başka kim olabilirdi ki? Asıl katili bulmak birinci hedefim haline gelmişti. O zaman, onu bulmanın katilin ve içinde bulunduğum teşkilatın arasındaki gizli bir anlaşmayı bozmak demek olduğunu anlayamamıştım. Bu yüzden öfkelendiler. Hapise tıkılmak üzere olan vatandaşın masumiyeti benim yüzümden kanıtlanınca dava uzamış ve ekibimize leke sürülmüştü. Bu yüzden bana güttükleri kini davranışlarına da yansıtmaya başlamışlardı. Yanlış bir şey yapıp yapmadığımı sorgulamıştım en başta, ancak sonra vicdanımın rahat olduğunda karar kılmıştım. Fakat onların öfkesi geçmedi tabii.
Neyse ki öfkelerini atabilecekleri, benden intikamlarını alabilecekleri bir koz buldular. Hapse girmesine engel olduğum kişinin lise arkadaşım olması olayları çok değiştirdi elbette. Tüm davayı yeniden ele alıp çözmek, 'Chris, lise arkadaşını kurtarmak için kartları değiştiriyor.' demekten daha zordu sonuçta. Bir anda iş hayatım değişti. Artık dürüst olmayan bir polistim herkesin gözünde. Sabah selamları azaldı, girdiğim odalarda fısıltılar arttı, müdürlerin bakışları değişti, hatta bir süre sonra iğnelemeler başladı.
Tüm bu olanlar pes etmem için yeterli değildi tabii. Pekala, dedim, doğru olanı yapmak hiçbir zaman kolay olmadı Chris. Gecemi gündüzüme katıp asıl katili bulmaya çalıştım. Mesailerimi uzattım, kendi vaktimden, uykularımdan, sosyal hayatımdan kıstım, her bir vakayı teker teker inceleyip ipuçları bulmaya çalıştım. Artık bu yoğun çalışma rutinim eskiden olduğunun aksine kimsenin umurunda değildi. Buna çok takılmadım. Adı çıkmış bir polise kimse övgüler yağdırmazdı zaten. Ben de çalıştım, çalıştım, çalıştım ve sonunda buldum gerçek katili. Bu hem egomu tatmin etmiş, hem de eski hayatımı geri alacağıma dair umut tohumları serpmişti gönlüme.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
how i met your father (chanlix)
Fanfictionİntihar düşünceleri ile dolu bir polisken hayatıma girmişti kızım. Ve peşinden de dünyadaki en hayat dolu adamı sürüklemişti yanıma. Ve bu hikaye, kızımın babasıyla nasıl tanıştığımı anlatıyor. Korkmayın, o kadar da kötü değil. [bangchan × felix]