Güneş ışıklarıyla birlikte açmıştım o gün gözümü. Uyumadan önce Ailian'a okula kaçta gideceğini sormamanın verdiği gerginlik gece boyu düzgün bir uyku çekmeme engel olmuş, her saat başı irkilerek uyanmama sebep olmuştu. Okulunun ne kadar uzaklıkta olduğunu bilmiyordum, kahvaltıda ne yiyeceğini bilmiyordum, kaçta çıkacağını bilmiyordum ve Ailian'ın uyanıp benden herhangi bir şey rica etmeyeceğine ya da herhangi bir şey sormayacağına emindim. Bu yüzden düşünceler gece boyu zihnimde büyümüş de büyümüş, zaten hafif olan uykumu tamamen dağıtmıştı.
Ve sonunda gün ışıklarını yüzümde hissedebiliyorken yavaşça doğrulmuş, dağınık yatağımda bir süre oturmuştum. Üstümde mahmurluk, adımlarımı sürüyerek küçük banyoya girdim. Yüzüme avuç avuç çarptığım sulara her seferinde beni güçlü kılmaları için yalvarıyorum. Aslına bakarsanız, bir şeylere beni güçlü kılmaları için yalvarmak kendimden tamamen umudu kestikten sonra edindiğim bir alışkanlıktı. Bunu yapıyor olmak içimde bir yerlerde suçluluk hissetmeme sebep olsa da, beni bir süredir idare ediyordu. Sonuçta evden dışarı adımımı atar atmaz yüzüme çarpan umutsuzluk rüzgarları bazen içtiğim bir bardak bitki çayından ya da severek giydiğim bir kazaktan daha güçsüz olabiliyordu.
Elimden geldiğince sessiz tuttuğum adımlarım sonunda mutfağa ulaştığında vakit kaybetmeden buzdolabını açmış ve her sabah dışarıyı izleyebilmek için pencerenin yanına çektiğim ufak masaya koyabileceğim bir şeyler aramaya başlamıştım. Mutfaktaki perdenin ne zamandır kapalı olduğundan emin değildim. Doğrusu, mutfağa en son ne zaman uğradığımdan bile emin değildim. Sağda solda sağlıksız yiyeceklerle geçiştirdiğim öğünler yorgun bedenime öylesine iyi gelmişti ki başkasını aramamıştım. Ama şimdi ergenliğinin ortasında olan bir kıza güzel bir öğün hazırlamak önceliklerimden biriydi.
Gözlerim buzdolabının raflarında dolanırken mutfağın girişinde duyduğum adım sesleri tüm dikkatimi kendi üstünde topladı. Yavaşça dudaklarımı ıslatmış ve gözlerimi bir saniye bile buzdolabından çekmeden içeri gelmesini beklemiştim. Kendini bana seslenecek kadar hazır ve rahat hissettiğinde çevirecektim ona gözlerimi. Eğer hissetmezse de sessizce odasına kaçışını izleyecek ve duruma göre kahvaltıya çağıracaktım. Mutfağın önünde durmadan ilerleyip gerileyen küçük adımlar sahip olduğu tüm gerginliği bana hissettiriyordu çünkü. Benimle konuşmak istediği zamanı kendi seçebilirdi. Bu hayatsız aynasızın küçük bir kızı beklemek için oldukça vakti vardı.
"Günaydın."
Sonunda mutfakta yankılanan kısık, yumuşak ses beni hafifçe gülümsetirken gözlerimi Ailian'a çevirmiş ve kolumu buzdolabının kapağına yaslamıştım.
"Günaydın Ailian."
"Ben..." diye mırıldandı.
Dünün aksine uzun, siyah saçlarını sıkı sıkı toplamış, ama yine de kahküllerini gözlerinin önünden çekmemişti. İnanılmaz derecede tertipli okul kıyafetinin üstüne giydiği pudra pembesi palto, gözlerimde daha da küçültmüştü onu. Sanki annesinin eteklerine saklanmış yaramaz bir çocuk gibiydi. Yaptığı hiçbir şey olmamasına rağmen kendini dünyadaki en büyük suçu işlemiş sayıyor, gözlerime bakmazsa fark etmeyeceğimi düşünüyordu. Ama parlak gözleri saniyeliğine gözlerimi bulduğunda hala yaramazlık için çırpınan kızı görebiliyordum. Öyle bir yerlere saklamıştı ki onu içinde, öylesine yasaklamıştı ki kendine, zihni belki de o güzel kahkahaları unutmuştu bile.
"Sen..." dedim konuşmakta zorlandığını anladığımda. "Kahvaltıda ne yemek istersin?"
"Kahvaltıyla pek aram yok aslında. Bir şey yiyebileceğimden bile emin değilim."
"Nasıl yani? Kahvaltısız güne başlayacağını söyleme bana."
Mutfağa gitmeye üşendiği için üç gün boyunca su içmek yerine odasındaki kolayı tüketen Chris'ten iddialı laflar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
how i met your father (chanlix)
Fanfictionİntihar düşünceleri ile dolu bir polisken hayatıma girmişti kızım. Ve peşinden de dünyadaki en hayat dolu adamı sürüklemişti yanıma. Ve bu hikaye, kızımın babasıyla nasıl tanıştığımı anlatıyor. Korkmayın, o kadar da kötü değil. [bangchan × felix]