Aida gecenin bir vakti evlerine sanki teröriste saldırı yapar gibi yapan sırpların onları saçlarından tutarak sürüklemesi ve onları esir kampına almalarını aşamamıştı.
Tam 2 haftadır buradalardı. Aklı sürekli ailesindeydi. Babası, kardeşi, annesi, sonra Tarık. O ne yapıyordu acaba. Korkuyor muydu. Perişan bir halde miydi. Kayınvalidesi Zümrüt hanımla beraber olmasa dayanacak gücu bulabilir miydi kendinde bilmiyordu.
Her gün aç bırakılıyorlardı neredeyse. Açlık değildi de onlara sürekli şiddet uygulamaları ve psikolojik baskıları kahrediyordu genç kızı. İslamı bırakıp Hristiyan olmaları şartıyla onlara daha çok temel vereceklerini söylüyorlardı. Nasıl bir insanın dininden vazgeçmelerini isterdi."zümrüt anne, ne zaman kurtulacağız buradan. Ne zaman bulacak bizi yeşil bereliler"
"sabır kızım. Allahın izniyle bitecek bu günler"
Aida hıçkırarak ağlamaya başladı. Günlerdir tuttuğu yaşlarını serbest bırakmıştı. Buradaki tanıdıkları arkadaşları için güçlü kalmaya çalıştı ama artık ağlamaya ihtiyacı vardı.
"ağla kızım ağla rahatlarsın. Ama sakın pes etme, bizi bekleyenler için savaşmamız gerekli"
Kapı sertçe açıldığında herkes pür dikkat durmuştu.
İçeri giren çetnikler ile birlikte arkalarında bir kız gelmişti. Aida gördüğü kız ile şok olmuştu. Bu sınıf arkadaşı Sofia'ydı."bundan böyle başınızda sizinle ilgilenecek gardiyanınız Sofia. Onu sinirlendirmeseniz iyi olur"
Okul arkadaşı, hatta sıra arkadaşı şuan onlara düşman mı kesilmişti. Savaş sadece bedenleri değil ruhları da öldürüyordu sahiden. Aklı almıyordu artık Aida'nın.
"kadınların üzerindeki zinet eşyaları toplayın hemen."
Çetnikler gelip tüm kadınların takımlarını zorla almaya başladılar. Sofia gelip bizzat Aida'yı aradı. Parmağındaki nişan alyansını zorla çıkarmaya başladı.
"Sofia dur ne olursun yapma o benim nişan yüzüğüm."
Sofia aldırmadan çıkarmaya çalışıyordu. Öyle sıkı tutuyordu ki elini her an kırabilirdi.
"Sofia benim Aida, arkadaşın"
"biz seninle arkadaş falan değiliz. Düşmanız biz seninle"
En son yüzüğünü aldığında Aida tekrar ağlamaya başladı. Onun tek umudu olan yüzüğünü de elinden almışlardı.
Öte yandan Tarık hiç iyi değildir. 2 haftadır her saniye aramışlardı. Ama bir türlü nereye götürdüklerini bulamadılar. Hayatının en zor anlarıydı bu. Çünkü sevdiği kız ve annesi ne haldeydi ne yaşıyorlardı bilmiyordu. Hatta ne kadar kabul etmese de yaşayıp yapamadıklarını bile bilmiyordu. Bunları düşünmek genç adamı kahrediyordu.
Bir de uğradığı hayal kırıklığı. O da çok yaralamıştı genç adamı.
Marco.
Kan kardeşi, can yoldaşı. Onlara destek olur derken babasının ölümünü yeşil bereliler yaptı sandığı için Tarığa cephe almıştı. Üstüne birde Aida'yı sevdiğini söylemişti. Bu daha da çok canını sıkmıştı. Onunla nişanlandığını söylemesine rağmen hala diretmesi kanını dondurdu. Beraber büyüdüğü arkadaşını tanıyamıyordu.
Nasıl bir anda bu kadar kötü biri olabilmişti.Bir kaç gün sonrasında Boşnakların suru içerisinde dururken. Sura birisi yaklaştı. Yeşil bereliler kim olduğunu bilmediği için silahlanıp adama sordular.
"daha fazka yaklaşma, kimsin sen"
"ben kuyumcu Miloş. Tarığa baktım. Ona benim geldiğimi söyleyin"
"olmaz ne diyeceksen bize de, biz iletiriz"
Miloş cebinden çıkarttığı kutuyu ona gelen Askere uzattı. Sabah ona bozdurmak için getirdikleri alyansın içinde onun adını görünce getirmek istedi.
"tamam, ben veririm Tarığa. Teşekkür ederiz"
Asker Tarığın yanına gelip ona haber verdi. Tarık eline aldığı kutuyu açtı ve gördüğü şey ile nutku tutuldu.
Yüzüğü titreyen parmakları ile eline aldı. İçinde yazan ismini görmesi ile daha fazla dayanamadı genç adam. Olduğu yerde dizlerinin üzerine çöktü. Ve içinden geldiği gibi hıçkırarak ağlamaya başladı. Onun ağladığını gören Safiya yanına koşarak geldi."Tarık, oğlum ne oldu"
Tarığın avucunun içindeki yüzüğü gören Safiya'nın istemsiz dudaklarından firar etmişti bir hıçkırık. Kızının alyansı buradaydı ama kızı yoktu.
"anne, benim canım çok yanıyor. Aida'm nerede, nasıl bilmiyorum. Elime gelene bak. Neden alyansı burada. Ne yapıyorlar ona bilmiyorum. Aldığım nefes ciğerime saplanıyor"
〰️〰️〰️〰️〰️〰️〰️〰️〰️
Tam bir ay sonra. Bir ay geçmişti Aida'nın alyansı eline geleli, koca bir ay hala iz yoktu. Ama, Allah büyük ya, bir şekilde yardımcıları olmuştu. Boşnak ordusu bir şekilde çetniklerin başındaki Radoviçi esir almışlardı ve yanında bir kaç komutan daha.
Bu sayede telsizlerine ulaşıp onların başka komutanlarına ulaşıp takas anlaşması yapmışlardı.
Komutanlarına karşılık kaçırdıkları sivil kadınları istediler.
Tarık heyecanla kavuşmayı bekledi annesine ve sevdiğine. Bir aydır formasının göğüs kısmında tuttuğu yüzüpü tekrar takmanın heyecanı vardı genç adamda.
Takas yerine geldiklerinde karşı taraftan ser sefil bitik halde yürüyen kadınları görünce içleri gitti herkesin. Herkes görmek istediğini aradı.
Tarık annesi Zümrüt hanımı gördü ve neşeyle gülmeye başladı. Annesine kavuşup sıkı sıkı sarıldı. Çekti kokusunu doya doya. Sonra hemen yanına gelen arkadaşı ve dünürü Safiya da sarıldı ona. Kızını sordu."zümrüt, Aida nerede kızım nerede."
"anne Aida nerede. Diğer araçla mı gelecek. Beraber değil miydiniz"
Zümrüt bir gece önce olanları nasıl anlatırdı ki. Gelinini koruyamamıştı. Kendisini suçlu hissediyordu.
"anne söylesen Aida nerede"
"genç kızları aldılar, götürdüler"
"ne demek götürdüler anne. Nereye götürdüler."
"otele"
Zümrütün dudaklarından zar zor dökülen kelime. Tarığın yüreğinde kocaman bir yangının başlangıcı oldu. Bunun ne demek olduğunu az çok tahmin edebiliyordu ama kabullenemiyordu.
Yeni bir bölümle buradayım. Diğer bölüm final olacak inşallah.
Hainler Boşank kızlarını alıp otele götürdüler ve onları kendi pis çıkarları in ve soylarını devam ettirmek için tacizlere maruz bıraktılar. Öyle iğrenç bir şey ki tarihte 20.yy da bunların olmasına ve dünyanın sessiz kalmasına aklım mantığım algılamıyor.
Aida sadece onlardan birisi. Kim bilir ne hikayeler var.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Incir Kuşları
ChickLit20.yy da Avrupanın ortasında yapılan insanlık dışı katliam. Bosna Hersekte yapılan zulüm sırasında acı bir aşk hikayesiydi onlarınki. Boşnak iki genç, Aida ve Tarık...