Güneydoğu yolculuğu (İki dil bir bavul) -2-

47 1 1
                                    

Nihayet saat 13:00'a geliyordu. Muavin şiveli bir şekilde önce Türkçe sonra da Kürtçe olarak peronda bekleyen yolculara sesleniyordu. Yanımdaki polis telefonla konuşarak otobüse bindi. Valizimi muavine verip otogarda ineceğimi söyledim. Adam bağırarak "Otogarda inecekler çantalarını bu taraftan versinler." dedi gülerek. Otobüse bindik ve yolculuğa başladık. Uzun yol seyahatlerinde cam kenarı hep vazgeçilmezim olmuştur. Etrafı izleyerek seyahat etmeyi çok severim. Ama bu sefer pek de öyle olmadı.Önce uzun bir süre dümdüz, çorak, sarı sıcak bir arazide ilerledik. Dikkatimi çeken hiç bir şey olmadı. Kısık seste çalan Şiwan PERWER ve Ciwan HACO şarkıları başka bir ülkeye seyahat ediyormuşum hissi veriyordu bana. Yaklaşık üç saat sonra bir benzin istasyonunda mola verdik. Hayatımda ilk kaçak çayı burada içtim. Yarım saatlik bir dinlenmeden sonra yola devam ettik. Yol arkadaşım Hakkari'yle ilgili bana blgiler veriyordu.

-Devrem, benim ikinci senem. Orada kimseye güvenme! Polislere de güvenme! Herkes birbirinin kuyusunu kazıyor. Zaten bize en büyük kötülüğü biz yapıyoruz. Ha bir de balı çok güzel Hakkari'nin. Bir karakovan balı var. Aklın gider. Balı balcı Şero'dan alırsın. Çok güzel valla...

Adamın anlattıklarında işime yarayacak en ufak bir şey yoktu. Hatta tamamen boş konuşuyordu. Bu sefer zirveleri gözükmeyen dağların yanından geçiyorduk. Sanki gözlerim bu dağlarda görebilecek teröristleri arıyordu. Yol kenarlarında boş, taş yapıdan içleri boş kulubeler vardı. Bunların ne olduklarını anlamamıştım. Yine aynı kulubelerden birinin önünde dört beş tane şalvarlı, saçı sakalı birbirine  karışmış, sırtlarında kaleshnikov silahlarıyla çay içen adamlar gördüm. Teröristler, karayolunun dibinde ateş yakmış, çay içiyorlardı. O kadar çok şaşırmıştım ki. Yanımdaki meslektaşıma gördüklerimi söyleyemedim bile. Yolda ilerledikçe bir kaç tane daha terörist gördüm. Yol kenarında yürüyorlardı. O an aklıma batıda konuşulan klişe "Oralar zaten hep PKK, gündüz esnaf gece terörist, her yer terörist dolu......." laflarının doğru olabileceğine inanmak üzereydim ki polis arkadaşım nihayet konuya bir açıklık getirdi.

-İşte bunlar hep korucu, devrem. Asgari ücret gibi bir parayla çalışıyorlar. Her gün gece bu kulübelerde nöbet tutarlar. sonra da intikale çıkıp yürürler . Yol kontrolü falan...

İçim rahatlamıştı. Geçici Köy Korucularını terörist sanmıştım.  Saat 18:00 sıralarında Hakkari'ye iyice yaklaşmıştık. 10 km kala Depin dedikleri bir yerden geçtik. Polis noktasıymış burası. Tanka benzeyen bir araç. Bir kaç tane kum torbasından yapılmış mevzii. Kamuflaj giymiş polisler. Yüzlerinden yorgunluk ve bıkkınlık akıyordu. Bİr kaç km ilerleyince Hakkari gözüktü. Büsbüyük bir dağın eteklerinde tek katlı, gecekondulara benzeyen, baraka gibi bir sürü ev. Çatıları metal tente. Hiç kiremit olmamasının sebebini sonradan öğrendim. Burada kış ayları çetin ve karlı geçtiğinden, kiremit çatılar belli bir kar ağırlığından sonra çatıyı çökertirmiş. Metal tentede ise kar, az güneş görse kayar yere düşermiş.

-Allah'ım! Burası neresi böyle. Filistin gibi. Havada nasıl bir kasvet var? Bu dağ nasıl bir dağ? Ne kadar büyük!

Şehrin nüfusu 60000 civarındaydı. Şehir merkezinde otobüs durdu. Yolcular inmeye başladı. Demek ki şehir merkezinde de yolcu inebiliyordu. Yanımdaki arkadaş;

-Devrem, inelim hadi, polisevi hemen şurası, dedi.

Aşağıya indik. Muavine,

-Kardeş, ben otogar demiştim de burada ineyim sana zahmet, dedim.

Muavin cevapladı.

-Ne otogarı be abi. Dalga mı geçiyon, burası son durak işte. Hakkari'de otogar yok ki!

Polis arkadaş, polisevinin istikametini tarif edip, tersi istikamete doğru yürümeye başladı.

Şehrin tam ortasında, elimde valiz, Tam da atına binmiş Atatürk heykelinin karşısında sararmış bir yüzle donakalmıştım. . .

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 09, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

HUDUT ve AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin