O tanıdık ses beni hiç şaşırtmadı. "......ya kayıtlı böyle bir numara bulunmamaktadır." Akşam mesai bitimi eve nasıl gittim, neler düşündüm hiç bilmiyorum. Adımlarımı düşünüyordum mesela. Bir daha bu yollarda yürüyecek miydim? Ya Eminönü? Peki ya Samatya? Pierre Lotti, Süleymaniye, Beyazıt, Yerebatan Sarnıcı, Beşiktaş, Ortaköy, Bakırköy...... Aklıma bütün müdavimi olduğum yerler geliyordu. Eve gelene kadar -Osmanbey'de oturuyordum- bir pakete yakın sigara içtiğimi anımsıyorum. Evde önce babamı aradım. Korkarak ve yavaş yavaş söyledim tayinimin Hakkari'ye çıktığını, sonra Nihal'e aynı şekilde. Bu kısaca bütün planlarımın 2 yıl sonraya atılması demekti. Nihal ile karşılıklı ağlıyorduk. Ben her seferinde " İstemiyorsan bırak git!"diye bağırıyordum. Oysa hiç bir şey diyemeden ağlıyordu. Aslında o an ondan ayrılmayı çok istedim. Sanki öleceğimi biliyordum da onun acı çekmesini engellemek istiyordum. Ertesi gün sabah erkenden hazırlıklarımı yapıp görevime gelmiştim. Başkomiserim Salih;
- Gökhan, tayinin Hakkari'ye çıkmış, hayırlı olsun, dedi.
Teşekkür ettim.
-Bence ilişiğini geç kes, dedi. Mesela iki ay sonra. Bu kulağa çok hoş geliyordu. İstanbul'da iki ay daha yaşayacaktım. Üstelik Salih Başkomiserim bana iki ay boyunca öğleden sonra izin vereceğini söylemişti. Bu çok iyi bir moral olmuştu bana. Aynı günün akşamı bir plan yaptım. Son kez görmeyi istediğim bütün yerleri liste yapıp gezecektim. Bunun için biraz da paraya ihtiyacım vardı. Bunu da maaş aldığım bankaya gidip kredi çekerek halledecektim. Yaklaşık beş aylık maaşıma denk gelen bir tutar kredi çektim. Ve sırasıyla İstanbul'u gezmeye başladım.
Zeytinburnu, Bakırköy, Sultanahmet, Gülhane ,Eminönü balık ekmek faslı, Samatya, Şişli.... Hiç bir yere gitmesem sokaklarda yürüyordum. Evlere bakıyordum . Her şey bir harikaydı bu şehirde. Mimarisi, arnavut kaldırımları, gazete satan solcuları bile insanın gözüne bu kadar mı arkadaşça gelir? Ve her akşam iki ay boyunca hiç değişmeyen İstiklal faslı, kayıntı ve Malatya leblebicisinin önünden u çekecek şekilde sigara eşliğinde tatlı bir gece yürüyüşü....
İki ay o kadar çabuk geçti ki, kendimi göz açıp kapayıncaya kadar bir valizle havalimanında beklerken buldum. Elimdeki biletin altında yazan saçma sapan "Şu kadar kg dışında yük dışında kg başına bilmem ne kadar ücret tahsil edilir........" şeklindeki yazıları okuyordum. Kendi kendime ilginç bir tez atıyordum ortaya. Yani şimdi ben 70 kiloyum, ama şu karşımdaki ayıcık yavrusu en az 100 kilo. Şimdi benim yüküm ondan 30 kg daha fazla olabilmeli. Hoş, olsa bile elimde bu lanet valizden ve belimde silahımdan başka bir şeyim yoktu ki. İşte yine bir tek valizimleydim. İki yıl önce polis okulundan mezun olduğum gibi. Bir valizimle İstanbul'a gelmiştim, Şimdi aynı valizle haritanın en köşesine bir yolculuk başlıyordu. Görevlinin
" -Tk3465 uçuş numaralı sayın yolcular turnikeler açılmıştır." sesiyle irkildim ve bilet işlemleri, valiz teslimatı için gişeye yöneldim....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HUDUT ve AŞK
General Fictionİstanbul'dan Hakkari'ye tayini çıkan bir polis memurunun başından geçen olaylar. ... -Burada yıldızlar daha parlak sanki Nihal! -Gökhan, kimbilir kaç ışık yılı uzak o yıldızlar bize. Bu, şu demek yani; belki şimdi orada o yıldız yok, biz sadece biz...