36-Ölüm

605 36 78
                                    

Jungkook hastaneden çıkalı bir hafta olmuştu ve durumu her geçen gün daha iyiye gidiyordu. Ben de bir haftadır onunla kalıyordum. Hem gidecek bir yerim olmadığı hem de yardımıma ihtiyacı olduğu için. Onunla yaşamak; onunla eğlenmek, gülmek, duvara resim çizmek, sohbet etmek kadar güzeldi.

Sehun ile boşanma sürecimiz ise çok hızlı ilerliyordu çünkü henüz hastaneden çıkmamışken Jungkook avukatını çağırmış ve Sehun'a anlaşmalı boşanmayı kabul edip olabildiğince erken boşanması halinde ondan şikayetçi olmayacağı haberini yollamıştı. Ona buna gerek olmadığını, Sehun'un cezasını çekmesi gerektiğini söylesem de bunu ısrarla reddetmiş. Ölümlü bir vurulma olmadığı için zaten çok fazla ceza almayacağını, en azından bu sayede boşanma sürecini kısa tutmamızın bizim için daha iyi olduğu konusunda beni ikna etmişti. Jungkook zeki ve inatçı biriydi o yüzden ona karşı koymak zaten neredeyse imkansızdı.

Bir haftadır boşanma işleri ile uğraşıyordum ve her şeyin yolunda gitmesi halinde bir hafta sonra tamamen özgür bir kadın olacaktım. Yıllarımı harcadığım, ruhumu öldüren o adamdan en sonunda kurtulacaktım.

'Ne düşünüyorsun?' 

Dalmıştım ve Jungkook'un kadife sesiyle irkilerek kendime geldim. Biraz eğlenmenin zararı olmaz diye düşünerek gülümseyerek cevapladım onu.

'Sana ne kadar aşık olduğumu' dedim biraz oyuncu bir tavırla. Jungkook söylediğimle önce kahkaha atmış ardından elini kalbine götürerek 'Bana hiç iyi gelmiyor sizin bu ani itiraflarınız hissedemeyen kadın. Sanırım kalp krizi geçiriyorum' demişti.

Gülümsedim. Oturduğum yerden kalkarak Jungkook'un yanına gittim ve oturduğu tekli koltuğun kol kısmına oturdum. Elimi başının arkasından koltuğun arkasına atarak ona iyice yaklaştım.

'Peki, bu kadar yaklaştığımda kalbin ne durumda?' diye sordum fısıltı halinde.

Bir süre cevap vermeden yüzüme baksa da sonra konuşması gerektiği hatırlamış gibi irkilerek 'Sen beni öldürmeye çalışıyorsun derim'

Sesi fısıltı halinde ancak hırıltılıydı ve bu bana kendimi hiç iyi hissettirmiyordu. Yavaşça oturduğum yerden kalkarak kucağına oturdum. O kadar yavaş hareket ediyordum ki yavaşlığım ikimizi de çıldırtacak gibiydi. Jungkook'un askıdaki koluna dikkat ederek kollarımı bu sefer boynuna doladım. 

'Peki, buraya kadar geldiğimde?' 

Jungkook'un bakışlarındaki değişim fark edilmeyecek gibi değildi ve bu beni heyecanlandırmıştı. Elim ayağım titriyordu üstelik bu oyunu ben başlatmıştım.

'Lisa kalbimi mi sormuştun?' dedi bozguna uğramış sesiyle. Tanrım, çok tatlıydı. kafamı aşağı yukarı salladım, evet anlamında. Jungkook bu hareketimle tek eliyle belimi sarmış ve beni kendine çekmişti.

'Şey benim kalbim sende kalmış. Karşılığını ödemen için beni öpmen lazım.' dedi. Omuz silktim ve bu anlaşmayı sevdiğimden kıkırdayarak 'Olur' dedim. 

Jungkook ise gözlerime bakarak 'Ama sonsuza kadar?' dedi. Duyduklarımla heyecanım daha da katlanmıştı. Az önce kalp krizi geçireceğim diye şakalaşan Jungkook yerine ben gerçekten kalp krizi geçirecek gibiydim. Bir insanın kalbinin bu kadar hızlı atabileceğini dahi bilmiyordum. Mırıldandım. 

'Neler yaşatıyorsun bana Jeon?'

Mırıltımı duyan Jungkook kaşlarını kaldırarak 'Ne?' demişti. Az önse seksiliğinden nefes alamadığım adamın şimdi tatlılığından ölmek üzereydim. Bu konuyu kapatmak adına az önceki konuya atıfta bulunarak;

'Bu bir evlenme teklifi mi?' diye sordum şakayla. Ancak Jungkook hiç de şakacı görünmüyordu aksine ciddiydi. 'Hey şaka yaptım sadece' demek zorunda hissettim kendimi. 

Better Late Than Never -Liskook-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin