bir

758 47 24
                                    

Bakışları...

Jeon Jungkook'un bakışları birçok şey anlatırdı, birçok şey yaşatırdı ve çok daha fazlasını hissettirirdi. Jungkook'un bakışları güzeldi. Hem de çok güzeldi. Bir insanın görebileceği en değerli varlıktı onun gözleri. Seyredilebilecek en güzel manzaraydı onun bakışları.

Parlak gözleri irice açılır, bir bebeğin dünyayı keşfetmeye çalıştığı ilk sefermiş gibi gezinirdi etrafta. Meraklı, hevesli ve umut dolu olurdu. Uğradığı her bir parçaya farklı bir renk katardı. Dünya, onun gözlerinden renklenmeye başlardı. Kıvrımlı kirpiklerinin altındaki bu boncuk bakışların odağı olmak, bir başkasının hayatı boyunca olabileceği en güzel konum olurdu.

Onun bakışları bir gölge misali düştüğünde üzerinize, başka hiçbir şeyi düşünemez, başka hiçbir kelimeyi çıkaramazdınız dilinizin ucundan. Jungkook varsa eğer bir ortamda, başka hiçbir şeyin önemi kalmazdı.

Bir türlü kesişen bakışlarını Jeon Jungkook'tan ayıramayan Kim Taehyung için de bu durum geçerliydi.

"Ne..." Kısa bir an duraksadı, karşısında ondan cevap bekleyen genç kadına çevirmeye çalıştı bakışlarını. Jeon Jungkook'a dalıp gitmemeliydi. Üstelik bunu bir canlı yayında asla yapmamalıydı. "Ne sormuştunuz?"

Sunucu, ünlü grubun en genç üyelerinden olan Taehyung'un dalgınlığını anlayışla karşılarcasına gülümsedi. Tekrardan önündeki notlara döndü ve sorusunu yineledi. "Gelecekte dağılmayı ve kariyerinize yalnız başınıza devam etmeyi düşünüyor musunuz?"

İzleyici kısmındaki hayranlardan isyan edercesine bir ses yükseldi. Hiç hoşlarına gitmemişti bu soru. Taehyung'un ve geri kalan üyelerin de öyle.

Taehyung kısa, ama olabildiğince derin bir nefes aldı. Bıkmıştı bu sorulardan, sahiden bu tür yalnızca daha çok etkileşim alabilmek adına sorulan gereksiz sorulardan fazlaca bıkmıştı ama şu an buna sabretmesi ve sakin bir şekilde cevap vermesi gerektiğini biliyordu.

Sorumluluğu buydu. Belki de günün her saati kendisine hatırlattığı bu sorumlulukları asla onun peşini bırakmayacak ve bir an bile aksi şekilde davrandırtmayacak kadar katıydı ama bunlara uymalıydı. Yalnızca kendisini değil, her birini canından çok sevdiği grubunu temsil ediyordu. Söylediği her bir söz, yaptığı her bir hareket grubuna mal ediliyordu ve bu yüzden ona göre davranmalı, üyelere yakışır şekilde bir cevap vermeliydi.

Kısa, hem de çok kısa bir zamanda bunları düşündükten sonra, kesin ve oldukça net bir dille, "Hayır." diye cevapladı Taehyung. "Hayır, düşünmüyoruz."

Belki de biraz sert cevaplamıştı bu soruyu. Sunucunun aniden kapanan çenesinden ve bir anlık şaşkın bakışlarından, bu üslubunun sert olabileceğini düşünmüştü. Yine de pişman olmadı. En katlanamadığı sorulardan birisi üyelerinden ayrılma sorusuydu ve bunun bir daha karşılarına çıkmasını istemiyordu.

Sunucu durumu kontrol edebilmek adına yüzüne belki gerçek belki sahte bir gülüş ekledi ve sorduğu sorunun yalnızca bir şaka olduğunu açıklamaya çalıştı. Ne yaptığı çok da umrunda değildi Taehyung'un. Bu sunucuyu da, sorularını da sevmemişti hiçbir zaman. İlgi çekmek için her yolu deneyen klasik Amerikan sunuculardan birisiydi o da. Eğlence şovlarında onların malzemesi olmak en rahatsız hissettiği anların başında gelirdi.

Bu durum diğer üyeler için de geçerli olsa da, şirket mutlaka bu programlara katılmalarını, performanslarını buralarda sergilemeleri gerektiğini öğütlüyordu. Ne de olsa bu tarz şovlar Amerika'da en çok izlenen programlar oluyordu ve şirket onların daha da tanınmalarını, sevilmelerini, ünlenmelerini istiyordu. Böyle bir durumda ne Taehyung ne de diğer üyeler çok fazla itiraz edecek pozisyonda bulunamıyorlardı.

starry eyesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin