Pansiyonun merdivenlerinden çıkan altı genç garip bir heyecan duygusuna yenik düşmüştü. Önden giden Taehyung'un buz gibi olan elleri birkaç adım ötesindeki odanın kapısına uzanmak için fazla güçsüzdü. Neyle karşılaşacağını, bir haftadır görmediği sevgilisinin onu nasıl karşılayacağını bilmiyordu. Pansiyonun sahibi, tam tarif ettikleri gibi bir gencin buraya geldiğini, üst kattaki odaların birisinde olduğunu söylemişti. Haklı çıkmıştı Taehyung, Jungkook gerçekten de burada olmalıydı.
Gergince kapının kolunu tuttu güçsüz eli. Arkasından, "Sen gir," diye fısıldadı Namjoon, "Biz birazdan geliriz." Usulca onayladı onu.
Daha fazla beklemeye sabredemedi ve kapıyı çalmayı bile es geçerek girdi odanın içine.
Açılıp tekrardan kapanan kapı içerideki genç çocuğun irkilmesine neden oldu ve elindeki fotoğraflar uzandığı yatağın üzerine düştü. Göz ucuyla fotoğraflara bakan Taehyung, bunların kendilerinin çekildiği birkaç anı olduğunu fark etti. Birkaç saniye tek bir cümle bile kuramadı.
Derin bir nefes aldı. Onu göremediği her an içten içe onu bıraktığı için kızsa da, kötülükten uzak saf bakışları içindeki tüm kızgınlığın bir an içinde sönmesine neden oldu. Tüm yaşananlara rağmen öyle tatlı bakıyordu ki sevgilisi, tek yapabildiği yavaş adımlarla yanına yaklaşmak ve yatağının kenarına oturmak oldu.
Sessizliği bozduğunda ise, ilk günkü gibi parlak gözleriyle ona bakan sevgilisine aklındaki bütün sorulardan önce tek bir şey söyledi. "Seni çok özledim, Jungkook."
Soğuk elleri kendisinden bir farkı olmayan sevgilisinin soğuk ellerini buldu. Nerede olduğunu dahi bilmediği bir haftanın ardından kavuştuğu sevgilisinin bir daha kaçmaması için ona sımsıkı tutundu. "Neden gittin?" diye sordu bu sefer. "Neden gittin, neden bıraktın bizi Jungkook?"
İçindeki tüm sorulara rağmen kollarının arasına aldı sevgilisini, sıkıca sarıldı ona. "Ya seni bulamasaydım?" Teninin kokusunu çekti içine, o tanıdık ama özlem dolu kokuyu hissetti tüm vücudunda. Bir daha bir an olsun ayrılmak istemedi sevgilisinden. Her şeyi bırakıp öpüp sarılmak istedi. Öyle özlemişti ki, diğer şeylerin bir anlığına önemi kalmadı.
Yine de biliyordu halledilmesi gereken şeyler olduğunu.
Bakışlarını yüzüne çevirdiğinde, tek kelime etmeyen Jungkook, ağzından dökülmeyen sözlere karşılık gözleriyle anlatmaya çalıştı her şeyi. Parlak göz bebeklerinin titrediğini gördü Taehyung.
"Ben diğerlerini de çağıracağım." dedi kapının ardındaki diğer arkadaşlarını hatırlayarak.
"Ne? Onlar da mı geldi? Bana çok kızacaklar." Endişeyle konuştu sevgilisi.
"Hayır, sana hiçbirisi kızmadı, Jungkook."
"Sen de mi kızmadın?"
"Ben biraz kızdım, neden kaçtın?"
"Fazlalık olduğumu düşündüm, size yalnızca zarar veriyordum, daha fazla zarar vermek istemedim." Sesi öyle suçlu bir biçimde çıkıyordu ki, sevgilinin içinde gezinen düşüncelerin, kaygıların hepsini anlayabilmişti Taehyung. O çok hassas kalpli birisiydi, başkalarına zarar vermekten çok korkardı ve şimdi en sevdiklerine zarar verdiğini düşünmek çaresiz bırakmıştı onu.
Birkaç dakika sonra diğerlerini de çağırdı Taehyung. Bu küçük odada, Jungkook'un yatağının başına toplandılar hepsi. Her birinin yüzünde hoş bir gülümseme vardı ve anlayışla bakıyorlardı gruplarının en küçük üyesine. Yaptığı şey her ne kadar güzel bir şey olmasa da, Jungkook'un bir şekilde sorunları kendi kendine çözmeye çalıştığını anlayabiliyorlardı. Tabii ki, eğer birlikte olsalardı her şey çok daha kolay olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
starry eyes
Fanficyazan: stefani-jag prompt sahibi: etkinlik üyeleri "Jungkook'un parlak bakışlarının altında göründüğünden çok daha fazlası gizliydi."