Bir sığınak vardı.Yıllar önce taht odasının mavi çinili zemini üzerine çökmüş bir genç adam tarihin en büyük savaşçılarının ve hükümdarlarının çiğnediği o yerde hayatını İmparatora ve ailesine, hanedanın hizmetine adarken onu izleyen yüzlerce çift gözden birinin sahibi ailesinden ve ülkesinden bambaşka bir sığınak yaratmakla meşguldü. Orası kaçış noktasıydı, babamdan bir azar işittiğimde, kalbim kırıldığında, dünya kaosa sürüklendiğinde ben de kendime sığınmıştım. Bu yüzden olacak ki küçüklüğüm hiç solmayan bir hatıra gibi gözlerimin önündeydi. Aynadaki aksimi ne zaman istesem tüm ayrıntıları ile hatırlayabiliyordum.
Şimdi ise sığınak yok olmaya yüz tutmuştu. Sarp kayaların ardına saklanmış o küçük kız korkudan yüzünü göstermiyor, Baba'yı sayıklıyordu.
Oysa o çoktan gitmişti.
x
EDELVAYS
Parmak ucundaki tetik buz gibiydi. Rüzgarın taşıdığı güzel bir koku tenine vurup geçtiğinde tek gözünü kısarak gecenin içinde uzanan ağaçlık alana baktı. Sonbaharın kendini iyiden hissettirdiği o akşamda, yola bu kadar yakın mesafede duydukları homurtular rutin yürüyüşlerini küçük bir ava çevirmişti. Rüzgarın etkisiyle hışırdayan ağaç yapraklarını dinledi, karanlıkta bir şey görmek zor olduğundan hayvanın hareketleri ile yerini tayin edebileceğini umuyordu.
"Lordum," dedi bir adım gerisindeki genç sesini alçak tutmaya çalışarak. "Sus Ekhard," Diye uyardı onu. Birkaç metre ileride bir hareketlenme oldu, ağaçların arasında belli belirsiz seçilen siluet kıpırdandı. Tetiği biraz daha sıkı kavradı, omzuna iyice yerleştirdiği kabzayı tekrar konumlandırırken sırtı dikleşti. Vücudunu hafifçe o yöne döndürmek için hamle yaptığında ise sol bacağına dayadığı baston yere düştü ve tok bir ses çıkardı. O anda tetiğe bastı, namlunun ucundan çıkan mermi bir an geceyi aydınlatmış ama hedefini bulamamıştı. Karanlık siluet ardında birkaç kuru yaprak hışırtısı ve güçlü bir soluma bırakarak yok oldu. Lanet olsun, diye düşündü bir homurdanmanın eşliğinde. Bu bastona da, o hayvana da lanet olsun. Aksayan ayağını hafifçe sürükleyip dönerken öfkelenmişti, boynundaki kaşkolü biraz gevşetti. Kendi tüfeğini dikkatlice omzuna asan genç o sırada yere eğilip bastonu aldı. Kayın ağacından yapılmış gövdeyi tuttuğunda adam isteksizce uzanıp gümüş başlığı kavradı. "Sadece birkaç el ateş etmemiz onu araziden uzaklaştırır." Diye öneri sundu Ekhard onun huzursuzluğunu sezince.
Adam kaşlarını çattığını ancak o zaman fark etti, yüzündeki ifadenin dehşet verici olduğunu tahmin edebiliyordu. Ekhard buna alışkın olmalıydı gerçi, genç asker zamanının büyük bir kısmını onunla geçiriyordu ve gülümsediği ya da tamamen huzurlu hissettiği anlar kısıtlıydı. Cep saatindeki akrep ve yelkovanın hükmüne göre belirlenmiş, büyük bir kısmında somurttuğu ve ciddiyetle geçirdiği günler onun hayatının geniş özetiydi. Ekhard bunu biliyordu, ev halkının ve çevresindeki tek tük insanın da bildiği ve yaşadığı gibi.
"Gidelim." Dedi neredeyse tıslar gibi, "Evin etrafından birkaç el ateş edersin, şimdi yola çok yakınız." Kendi tüfeğini omzuna asıp geri döndüğünde başka bir ses duydu, karanlıkta zorlukla seçilen o yolda birden ortaya çıkmış parıltılar anında dikkatini çekmişti. Üzerinde dikildikleri hafif yükseltili tepecikten yolu izlerken otomobilin biraz yavaşladığını fark etti. "Bu akşam misafirimiz yoktu, öyle değil mi Ekhard?" Sorusu havada asılı kaldı, dolunayın yaydığı ışıkta sırtı yay gibi gerilmiş asker dikkatle otomobili izliyordu.
"Lordum-" Bir çığlık Ekhard'ın sözünü kesti, Ademir olduğu yerde şaşkınlıkla kalakaldı. Yavaşlayan otomobil ağaçların ardındaki yolda durduğunda adam kapının açıldığını ve birkaç erkeğin de küfrettiğini seçer gibi oldu. Lanet olası kulaklarım, diye geçirdi içinden. Eskiden böyle bir mesafede konuşulanları daha rahat seçebildiğini hatırlıyordu. Eskiden, eskiden birçok şeyi daha iyi yapabiliyordun. Koca bir domuzu üç adımlık mesafeden kaçırmıyordun-
"Bekle," dedi yanında hareketlenmiş genç askerin omzunu tutarak. Hafifçe öne eğilip araba farının izin verdiği ölçüde görünen manzaraya baktı. Az önceki çığlığın sahibi şimdi başka şeyler söylüyordu, kadının sesi boğuktu. "Kurtul şu kaltaktan!" diye bağırdı başka biri, sesi öyle yüksekti ki adam onu duymakta hiç zorlanmamıştı. Otomobilin kapısı açıldı, ağaçların arasında görebildiği bedenler hareket etti.
"Kadını öldürecekler!" dedi Ekhard telaşlı bir halle, hâlâ sesinin duyulmaması için uğraşıyordu ama artık kendini kontrol edemiyor gibi ileri geri sallanıyordu. Ademir gümüş kabzalı bastonuna dayanarak bir adım attı. Ekhard yanında temkinle takipteydi, yolda neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.
"Arazideki kimdir!?" diye bağırdı makul bir mesafede durup, tekrar tüfeğini omzuna dayadı. Ülkenin içerisinde olduğu savaş ve karışıklığa rağmen kendi mülkünde böyle olaylar çok sık yaşanmazdı. Asayişsizliğe izin vermeyecek kadar temkinli oluşunun da etkisiyle burayı nispeten güvenli bir toprak parçasına çevirdiğine inanıyordu. Öyle ki insanları asıl savaşı bazı açılardan sınırlarının dışında bırakmıştı.
Sorusuna hiç aldırış etmeyen kalıplı bir adamın ondan kurtulmaya çalışan kadını yere savurmasını izledi. Etrafa yayılan sarı ışığın şekillendirip ortaya çıkardığı bedeni gözüne kestirdi, fötr şapkasının kenarlarından üzerindeki uzun siyah paltoya kadar hedefi ortaya çıkmıştı. Adam silahını yere doğrulttuğunda tereddüt etmedi, "Acele et!" diye bağırdı bir başkası. O siyah figürün üst vücudunu nişan almak için tek gözünü kıstı, akşam karanlığına rağmen otomobil farı etrafı yeterince aydınlatıyordu. Üstelik kulaklarının aksine, adamın gözleri hâlâ iyi durumdaydı. Sonra iki merminin gürültüsü adeta havada çarpıştı. Saçmaların insan vücuduna girip etini dağladığı o sesi Ademir duyamasa da kalıplı vücudun geri devrilmesinden hedefi tutturduğunu anlamıştı.
"Yürü," Ekhard'a o tarafa gitmesi için işaret eden Ademir silahını havaya çevirdi, bir kez daha ateş etti. Kendisi de bu sefer devirmemeyi başardığı gümüş kabzalı bastonuna dayanarak bir adım attı. Silah ateşlenmesini küfürlerle dolu bir karışıklık takip etti. Olabildiğince hızlı bir şekilde geniş gövdeli ağaçların arasından geçerken otomobil kapısının sesini bir kez daha duydu.
"Çabuk, çabuk!" diye bağırıyordu az önceki adam yine, "Lanet olsun bırak onu!"
Ademir ağaçlıktan çıkıp yola ulaştığında siyah otomobilin ondan taraftaki kapısı açıktı, rugan ayakkabıları taşıyan bir çift bacak hâlâ dışarıya doğru sarkmasına rağmen şoför gaza basmıştı bile. Kendisi bir arabanın peşinden koşamazdı, Ekhard'ı da koşturamazdı. Bu yüzden acı dolu bir inlemenin eşliğinde kendine has gürültüsü ile uzaklaşan otomobili izledi, birisi o bacakların sahibini geri doğru çekip açık kapıyı kapattığında aralarındaki mesafe aşılamaz gibi görünüyordu. Sinirle soludu, evine bu kadar yakın bir mesafede, kendi arazisinin içinde vuku bulan olay onu endişelendirmişti.
"Lord Ademir!" diye seslendi Ekhard, ancak o zaman siyah paltolu yabancının geride birini bıraktığını hatırladı. Dolunayın tekrardan tek ışık kaynağına dönüştüğü akşamın içerisinde acıyla nefes alıp veren kadına doğru ilerledi. Genç asker onun başında diz çökmüştü, göğsünün üzerinde kenetlenmiş eldivenli parmaklarına uzandı ve yarasını görmek için geri çekti.
x
Edelvays, tarihi olaylardan esinlenen bir kurgudur.
Bu hikayedeki kişi, kurum ve olayların tamamı tarihten de ilham alınarak kurgulanmıştır, gerçeklerle bağı yoktur.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
edelvays
General Fiction...nihayetinde dudakların kıvrıldı hafifçe. Parmaklarının açtığı ateş çukurları kül yığınlarına dönüp soğudular, bedeninin sıcaklığı terk etti beni. Beyaz kapı aralandı ve duvarlar şahit olduklarına ağladı. Bu, senin ilk gidişindi. 02.2022