"Meriç daha ne kadar var?" diye söylendim.
"Az kaldı. Şehirden uzak bir yerde, o yüzden uzun sürüyor yol."
"Bizim şehirden uzak bir yerde ne işimiz var anlamadım. Yemek yiyeceğiz iş için tamam, ama bunu herhangi bir yerde yapabilecekken neden şehire uzak bir yer?"
"Lan nereden bileyim ben? Bana atılan konum orayı gösteriyor." Cevap vermedim. Çantamdan telefonumu çıkarıp Instagram'da dolaşmaya başladım. Bir süre sonra araba yavaşladığında,
"Heh geldik." dedi. Telefonu kapatmadan önce ses kaydını açtım ve telefonu kapatıp çantama koydum. Arabadan indiğimde karşında gösterişli bir ev duruyordu. Meriç'le beraber o eve doğru ilerledik.
İçeri girdiğimizde görüş alanımıza büyük bir masa ve o masada oturan iş adamları girdi. Meriç'e baktım, bana bakmıyordu, masaya bakıyordu. Ona bakmayı bırakıp masaya doğru ilerledim, Meriç'te geldi. Aşırı huzursuz görünüyordu.
"Merhaba Deren Hanım." dedi masada oturanlardan biri.
"Merhaba."
"Hoş geldiniz Meriç Bey."
"Hoş bulup bulmadığımı birazdan göreceğiz." Meriç'e döndüm ve kaşlarımı kaldırdım. Başını sağa sola sallayıp sandalyelerden birine oturdu. Ben de onun yanına oturdum.
"İçecek bir şey ister misiniz?"
"Gerek yok, teşekkürler." diyerek karşılık verdim. Sağ çaprazımda oturanlardan biri bir dosya çıkardı ve bana uzattı. Dosyayı alıp ilk bir kaç maddeyi okudum, gerisini okumama gerek kalmamıştı.
"Asla!" diyerek dosyayı masaya bıraktım. "Benden böyle bir şey yapmamı istemeyin."
"Kendi geleceğiniz için önemli bir adım olacak bu teklif."
"Geleceğim umurumda değil. Ben Meriç Kozcuoğlu Şirketi'nden ayrılmayacağım. Buradaki işlerimden gayet memnunum."
"Ayrılmak mı?" diyerek bana döndü Meriç. Dosyayı eline aldı ve okumaya başladı. Dosyayı okurken masada derin bir sessizlik vardı.
"Siz delirdiniz mi!? Deren'i benim şirketimden alamazsınız. Deren istifa dilekçesi yazsa bile kabul etmem. Ajanımı vermem." deyip dosyayı bize veren kişiye uzattı.
"Yanlış yapıyorsunuz. Meriç, bu teklif hem sen hem de Deren için çok iyi bir teklif."
"Ben Meriç Kozcuoğlu'ndan ayrılsam da yer altı şirketinde çalışmam."
"Ama bu şirket yer altının en büyük şirketi." Meriç'in avcunu sıktığını gördüm. "Bu şirkette çalışırsan-"
"Ben o şirkette çalışmayacağım."
"Neden benim şirketimde çalışmamak için bu kadar ısrar ediyorsun Deren'cim?" dedi masanın başında oturan kişi.
"Ne?"
"O elinle ittiğin şirketin sahibi ve yöneticisiyim ben. Adım Enes. Enes Duranlı."
"Şirketinizde çalışmayacağım ama yine de sormak istiyorum. Şirketiniz ne şirketi."
"Silah." Kalbimin sıkıştığını hissettim.
"Enes! Ben ajanımı sana vermem. Boşuna uğraşıyorsun."
"Meriç. Birincisi bana bağırma. İkincisi, Deren'i şirketime ajan olarak değil başka bir konum için almak istiyorum."
"Ne konumu?"
"Dosyanın tamamını okusaydın anlardın." Dosyayı aldım ve maddeleri okumaya devam ettim. Konumumu söyleyen maddeye geldiğimde,
"Enes Bey siz kafayı mı yediniz!" diye cırladım.