Bölüm 1: Sahte Gülümsemeler

523 31 477
                                    

...

Krem rengi tarağı omzuma kadar gelen koyu mavi saçlarıma sürttüm ve parlatıcıyı dudaklarıma gelişi güzel bir şekilde yaydım. Kot cekedi üzerime geçirdim ve siyah zincirli çantayı elime aldığım gibi kapıdan dışarı çıktım. Telefonumdan tam bir saat sonrasına alarm kurarken bir yandan da etrafıma bakıyordum. Adrien'a "geliyorum" yazdıktan sonra telefonu cebime koydum.

Birkaç dakika boyunca Paris'in kalabalık sokakları arasında belirlediğimiz kafeyi arasam da bulmam çok uzun sürmedi. Adrien'nın, düzgün bir şekilde taranmış sarı saçlarını ve koyu yeşil gözlerini görmemle yüzümün kızarması bir oldu.

"Ah... bu duyguları bir kenara at... Adrien'nın sana ihtiyacı var, ona yardım edeceksin. Bu kadar. Duygulara yer yok, duygulara yer yok." Kendime gerçekleri hatırlatıp, derin nefesler alarak içeriye yöneldim.

Yüzüme ufak bir gülümseme yerleştirerek Café'nin içine yavaş adımlarla girdim. Düzgün bağlanmış kravatı, yana doğru taranmış sarı saçlarıyla, Adrien hiçte 'Adrien' gibi durmuyordu. Ayağa kalkıp, sandalyeye oturmam için bana yer verdi. Yaptığı davranış beni azda olsa geçmiş günlere götürse de, hızlıca kafamı toparlamayı başardım.

"Hoş geldin." dedi dudaklarına samimiyetsiz bir gülümseme yerleştirerek.

"Hoş buldum." dedim, dudaklarıma en az onunki kadar samimiyetsiz bir gülümseme yerleştirerek.

Birkaç dakika boyunca birbirimizin yüzünü inceledik, -daha çok ben onun yüzünü inceledim- bir şeyler değişmişti. Adrien gitmiş de yerine bambaşka biri gelmiş gibiydi. Tamam, üç yıl boyunca görüşmemiş olabilirdik ama onu tanıyordum. Adrien böyle değildi, en azından benim tanıdığım Adrien böyle değildi. Bana asla böyle sahte gülümsemezdi. Üzgünse üzgün olduğunu bana gösterirdi. Benim tanıdığım Adrien nereye gitmişti? Ya da zaman onu değiştirmişti. Bilemiyordum, zihnim tamamen karışmıştı.

Ceketinin kollarını katlayıp, sandalyesinde huzursuzca hareketlendi. Nutkum tutulmuş bir şekilde ona bakarken, zihnimde birkaç şimşek çarptı sanki.

"Merhaba Bayan Tsurugi."

Öyleydi. Adrien değildi. O, ona tamamen benzeyen Félix'di. Emindim. Adrien'a fiziksel olarak benzeyebildirdi ama kalbi onunkinin yanından bile geçemezdi. O; kurnaz, kibirli, sinir bozucu bir tipti. Ama o; saf, iyi ve mütevaziydi.

Neden o buradaydı? Adrien neredeydi? Ona bir şey mi olmuştu yoksa? Neden Félix gelmişti? Tanrım, neler oluyor? Paniklemiştim.

Sarı kaşları çatıldığında -kaşlarının arasındaki çizgiler onu daha çok kortkucu gösteriyordu- gereğinden fazla düşündüğümü fark ettim.

"Merhaba Bay Agreste."

Yutkundum ve derin bir nefes verdim. Yüzüme bir gülümseme yerleştirdim ve, "Nasılsın?" diye sordum.

"İyiyim." dedi çatılan kaşlarını düzeltirken.

"Siz?"

Siz? Evet, bu kesinlikle Félix'di.

"Ben de iyiyim." diye mırıldandım tek nefeste.

Birkaç dakika boyunca yine birbirimize bakakalmışken, aramızdaki gerginlik, garsonun sesi sayesinde bozuldu.

"Siparişinizi alabilir miyim?"

Masada duran menüyü elime alıp göz gezdirmeye başladım.

Sakin ol, Kagami. Elbette bir açıklaması olmalı, bir şeyler olmuş olmalı. Adrien, yıllar sonra seni çağırıp yerine neden kopyasını yollasın ki? Keyfine böyle bir şey yapmaz. Evet, evet öyle.

where are you darling :: féligamiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin