Minho hala gördüğü şeyi algilamaya calisiyordu. Yanındakine tekrar baktiginda olmadığını gordu.Ryujin anlik saskinligi gecince büyük bir cesaret ve kararlılıkla arabadan kendini atmış,hizli ama karşısındaki korkutmak istemedigi belli olan bir zarafetle, yerdeki bedene yaklaşmıştı. Yüzüstü yatan bedeni hafifçe çevirmiş. Her an her şey olabilir diye çok dikkatle bu işi yapmıştı. Tetikteydi. Kan, yara izi, belli bir hirpalanma göremeyince bunun vücudun kendi yaptığı bir şey olduğunu düşünüp biraz olsun rahatlamışti. Yine de en kötüsünü dusunmeliydi. Nabzını yokladigi sırada ambulansin sesini duydu. Arabasının olduğu tarafa bakınca Minho ona bakarak gülümsüyordu. Saskinligi geçtiği anda ambulansı aramış, konum ve ekstra bilgileri vermiş, ambulans gelene kadar durumu idare edebilecek biriyle olduğunu yetkililere iletmişti.
Durumu idare eden mi?
Shin Ryujinden başkasi degil.
Ambulans geldiğinde görevliler hızlıca hastanın yanına gitmiş onu taşımadan önce taşımakta bir sorun var mı diye biraz hastayı muayene etmişlerdi. Sorun olmadığini anlayınca hızla hastayı sedyeye yerleştirip ambulansa almışlardı. O sırada sonunda Minho arabadan çıkmış ve ambulansin içindeki bir hemşireye numarasını vermişti. Hasta kendine geldiğinde onu aramalarını istemişti. Normalde bunu kabul etmezler. Ama o kadın vicdanlı gözüküyordu. Minho da bunu fark ettiği için zaten ona gitmişti. Düşündüğü gibi hemşire olumlu cevap vermiş ve arayacagini söylemişti.
Ambulans giderken Minho rahatlamış bir yüz ifadesi ile arkasından bakiyordu. "Umarım ciddi bir şeyi yoktur" diye dusundu. "Acaba kimi kimsesi var miydi? Pekı maddi durumu iyi miydi? Vicdani rahattı. İhtiyacı olursa ona yardim edecekti. Böyle biriydi işte Minho. Elinden geleni yapardı herkes için. İstemiyordu kimsenin kendisinin yaşadıklarını yaşamasını.
Sabah güneşinin ışıkları arasina kaybolan mavi renkli ışıklar, ambulansin gorunusu ve giderek uzaklaşan sesi...
Bu sabah... kısa zamanda çok şey yaşanmıştı ancak o tantana içerisinde kimse, Shin Ryunjin in tabancasıni sessizce arka cebine sokusunu görememişti.
~~~~
Evde sıkılan kedi camdan dışarı bakmak için pencerenin önüne çıktı. Soluna döndüğünde daha önce hiç fark etmediği bir kaktüs gördü. Bu kaktüs masa süsü gibi oldukça küçüktü. Gerçek olduğunu ise önceki yaşamında dedesinin bahçivan olması nedeniyle anlamıştı. Dedesinin aklina gelmesiyle minik kedinin gözleri doldu. Bir sürü anı kafasına dolmuştu. Güzel, kötü, heyecanlı, belki biraz ürkünç ama özlemişti. Güzel zamanlar geçirmişti yaşlı morukla.
Flashback
-MORUK NERDESİN!?!
-Mal mısın çocuğum iki dakika komşuya gideyim dedim.
-He selam. Şu cilveleştiğin nine mi?
-Seni dövmeyi o kadar çok isterdim ki. Ama evet o.
-Yapma moruk bana aşık olduğunu ikimizde biliyoruz.
-Sen bebekkendi o. İlk geldiğin gün çok güzeldi...
....
Yok lan o zaman da güzel değildi.-NSNDNDNDJDBDJDN NE!
-Sen ağzınla random mu attın.
-Boşuna moruk demiyoruz. Yeni nesiliz biz canim.
-Tch.
-Eee, niye kötüydü bebekliğim?
-Ha o, anlatacağım ama şunları göz önünde bulundurmanı istiyorum.