0.7

276 25 0
                                    


- 5 Yıl Önce -

- Selin'in Anlatımıyla -


Attığım her bir adım kalbimde yeni bir ağırlığa yol açarken nefesimi dizginlemeye çalıştım. Bugün yapacaktım. Bugün, Mert'e veda edecektim. Bugün, bu şehirden gidecektim.

Olduğum yerde kalakalmama sebep olan şey, Mert'in her zamanki oturduğumuz bankta beni bekleyişini görmemdi. Boğazıma bir şeylerin battığını hissederken derin bir iç çekip uzaktan bir süre izledim onu.

İsimlerimizi kazıdığımız bankın köşesini parmak uçlarıyla okşuyordu, yüzünde bir gülümseme mevcuttu. Bu gülümseyişi birazdan silecek olmam canımı daha da yakarken kendime geldim ve ona doğru ilerlemeye devam ettim.

Varlığımı belli etmek için hafifçe sahte bir şekilde öksürdüğümde dalgın bakışları, yerini ışıldayan gözlere bıraktı. Oturduğu yerden ayaklandı. Bana doğru adımlayıp aramızdaki mesafeyi kapatırken, "Sevgilim, gelmişsin.." diye mırıldandı. "Niye geciktin bugün?"

Ona yanıt vermeden önce ona doğru uzanıp dudaklarımı yanağına bastırdım. Doyumsuz bir öpücüğün ardından geriye çekilerek, "Çıkamadım bugün bir türlü evden, unutkan günümdeyim." dedim omuz silkip. "Sürekli bir şeyleri unutup durdum, geri dönmek zorunda kaldım."

"Anladım," derken gülümsedi. Elini omzuma atıp beni kolunun altına aldı. "Gel, oturalım şöyle." diyerek çekiştirdi hafifçe. Ona ayak uydurdum ve banka doğru ilerleyip oturdum. Tam yanıma o da otururken bakışları beni buldu. "Bugün bir farklı geldin gözüme, bir sorun mu var? Keyifsiz gibisin?"

"Aslına bakarsan evet," diye fısıldadım yüzüne bakarak. "Bir sorunumuz var."

Kaşları çatılırken endişeli bakışları yüzümde dolandı. "Hayırdır inşallah?" dedi sorarcasına. "Sorun ne sevgilim? Ne oldu?"

"Sana bir şey söyleyeceğim ama üzülmek, öfkelenmek yok." dedim ellerine uzanıp ellerini tutarak. Tereddütle yüzüme baktığında, "Mert," diyerek zikrettim adını. "Bakma öyle, söz ver."

"Konuya bağlı." dedi kuru bir sesle. "Ne olduğunu söyle önce, ona sonra karar veririm."

"Ya sevgilim yapma böyle," diye mızmızlandım bir çocuk gibi. "Hadi, söz ver! Yoksa söylemem bak!"

Bıkkınlıkla nefesin dışarı verip, "Tamam söz."dedi istemeye istemeye. "Anlat bakalım, ne oldu?"

"Ben gidiyorum." dedim lafı hiç dolandırmadan dan diye.

"Ne?" Aniden söylediğim şeyle birlikte irislerin büyürken kaşların daha da çatıldı. "Nereye gidiyorsun? Ne gitmesi?"

"İstanbul'a gidiyorum, akrabalarımın yanına." dedim sessizce. "Bunu sana daha önce söyleyecektim ama fırsat bulamadım bir türlü. Özür dilerim, bugüne kısmet oldu."

"Selin sen ne diyorsun?" diye sordu, afallamışcasına ellerini geriye çekerek. "Ne gitmesinden bahsediyorsun sen? Nereden çıktı şimdi bu?"

"Bizimkiler öyle istiyor." diye geçiştirdim. "Ben de gitmeyi istemiyorum ama gitmek zorundayım, elimden bir şey gelmiyor."

"Ne demek elimden bir şey gelmiyor?" Sesinin desibeli git gide artmaya başladı. "Ne demek bizimkiler öyle istiyor Selin? Bir sebebi olmalı, değil mi?"

Derin bir nefes verdim ve yalan girdabının içine daha da girdim. "Bizi öğrendiler," dedim hiç düşünmeden gözlerinin içine baka baka yalan söyleyerek. "Beni senden uzaklaştırmak için bu yolu seçtiler Mert."

"Şaka mı bu?" diye sorarken sinir bozukluğuyla güldü. "Selin bak ben gider konuşurum sizinkilerle, açıklarım durumu.. Hatta ayrıldık falan deriz, bir yolunu buluruz. Böyle çekip gidemezsin."

"Ben çok anlattım ama dinlemediler beni Mert," dedim çaresizce. "Merak etme, temelli bir gidiş olmayacak bu. Geri döneceğim."

Sıkıntılı bir nefes verdi. "Ne zaman döneceksin?" diye sordu mutsuz bir tınıyla.

"Sadece üç aylığına gidiyorum, kışın geleceğim." dedim temkinlice. "Söz veriyorum."

Dudaklarını büzdü bir çocuk gibi. "Ben senden uzak durmak istemiyorum," dedi kaşlarını çatarak. "Bunu bize niye yapıyorlar Selin?"

"Alışacaklar merak etme," diyerek gülümsemeye çalıştım ve ellerine uzandım yeniden. "Fazla vaktim yok, gitme saatim geliyor. Buraya sana veda etmeye geldim, kalk da sarılalım."

İstemeye istemeye kalktı oturduğu yerden. Şefkatle gözlerimin içine bakarken göz bebeklerine yerleşen hayal kırıklığını görmemek imkansızdı. Onun bu çaresizliği karşısında iyice aciz duruma düştüm, toparlanamadım.

İlk adımı o attı. Kollarını bedenime sıkıca sararken yaşadığımı hissettim iliklerime kadar. Kokusunu içime çekerken gözlerimi yumdum.

Ona gerçekleri söylemeyemezdim. Beni bu kadar çok severken gözlerinin içine baka baka 'ben kanserim' diyemezdim. İstanbul'a ailem istediği için değil de tedavi olmak için gittiğimi söylemeyemezdim.

Geri döneceğim bile muammayken onu böyle bir bilinmeze sokamazdım. Sevdiğim adama bunu yapamazdım. Gönlüm el vermezdi ki onun üzülmesine. Gözlerinden süzülen tek bir damla gözyaşı benim yüreğimi tuzla buz ederken böyle büyük bir sırrı nasıl açıklardım ona?

"Geri döneceğine söz verdin bak," dedi nefesi saç diplerimde gezinirken. "Geri dönmezsen yakarım o İstanbul'u."

Keyifsizce gülümsedim. "Yakarsın, bilmem mi?"

"Selin," dedi fısıltıyla.

"Hı," diye bir mırıltı döküldü dudaklarımdan.

"Seni çok seviyorum."

Hıçkırarak ağlama istediğimi geri bastırıp alttan alttan yüzüne baktım. "Ben de seni Mert." dedim sessizce. "Ben de seni çok seviyorum."

"Bana bak, her gün düzenli olarak konuşacağız." dedi beni tembihleyerek. "Her yaptığından, gittiğin her yerden haberim olacak tamam mı? Beni sensiz bırakmayacaksın!"

"Bırakmayacağım." diye fısıldadım.

Dolu gözlerini benden kaçırdı ve derin bir nefes aldı. "Geç kalma, kaçırma saatini." diye mırıldandı. "Gel götüreyim seni."

"Bizimkiler görür şimdi, ben giderim." dedim başımı yana yatırarak. "Aklın bende kalmasın, sağ salim gidip geleceğim."

Dudaklarını birbirine bastırdı. "Peki," diye mırıldandı iç çekip. "Dikkatli git."

Başımı sallayıp arkamı döndüm. Tam birkaç adım atmıştım ki, vazgeçip yeniden Mert'e çevirdim bedenimi. Arkamdan öylece usulca bakarken aramızdaki mesafeyi kapattım ve dudaklarımı dudaklarının üzerine bastırdım.

Onu özlemle öptüğüm birkaç dakikanın ardından kendimi geriye doğru çektim. Dokunsam ağlayacak hâle büründü yüzü. Onu böyle görmek içimi parçalarken, "Hoşça kal sevgilim." dedim. 

"Hoşça kal sevgilim." diye yineledi cümlemi.

Vedamızı kuru bir hoşçakala sığdırırken arkamı döndüm ve gittim.

Anılarımızı donattığımız buluşma yerimizden gittim.

Bu şehirden gittim.

Ve ondan gittim.

En çok ondan gittim.


°

hoşça kal | texting [tamamlandı.]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin