İz

51 8 13
                                    

İyiyim demek de bir yalana girmez miydi o zaman, iyi olmak için sebeplerinin olması gerekir. 2-3 olay ile mutlu olursun ama 1 olay tüm hayatını mahvedebilirdi.

Mezarlıktan döndüğümüzde hava çoktan kararmıştı, gece vakti hava biraz da olsa sıcaktı. Yekta bana ufak bir bakış atarak eve doğru yürümeye başladı, bakışları yüzüme ok gibi saplanmıştı adeta.

Yekta: "Mıymıntı falan mısın sen ?" omzunun üzerinden hafifçe bana baktı.

"Benimle uğraşma, seninle konuşacak dermanım yok benim." halsiz halsiz bayılacak gibi bakarken aniden gelen bir kusma isteği ile yüzümü buruşturdum.

Eve doğru iki üç adım attıktan sonra konak kapısının önüne gelmiştim, artık daha fazla dayanamayıp kusmaya başladım, Yekta benden 3-4 adım önde yürüyordu, öğürme sesini duyunca bana döndü ve elleri cebinde bana doğru bakıp yürümeye başladı.

Yekta:" Eh be amına koyayım, neyin var senin ufacık yağmurda hemen üşüttün mü."  yanıma gelip saçlarımı geriye doğru attı, eli enseme değince hafifçe ürperdim, bunu farketmişti fakat ellerini geri çekmedi. yere doğru çöküp kustuktan sonra, gözlerimin yaşardığını ve ağızımı tamamen etkisi altına almış o nefret ettiğim tadı hissetmiştim

Birkaç dakika sonra bana dik dik bakmaya başladı.

Yekta:" Küçük bir kız çocuğunun bünyesinden ne beklenir ki, hamile de kalamazsın şimdi sen, ölüp ölüp dirilirsin artık."  derin nefes aldı, ardından konak kapısına sırtını yasladı.

"Sen ve hayallerin ya da rüyaların neyse, hiç biri gerçek olmayacak." ellerimi soğuk zemine bastırdım, zorlukla da olsa yerden güç almaya çalışarak ayağa kalktım. Annemin acısı bana zaten yetiyordu, ben artık nefes alamıyordum.. yapamıyordum, attığım çığlıklar bir kez olsun duyulmamıştı, annem olsaydı duyardı beni..

Yekta:" Ben gelmeyeceğim, anama söyle de yerleştirsin seni bizim odaya sonra bakma etrafa aval aval, konak büyüktür kaybolursun."

"Aval sensin kro!" sesimi sinirle daha fazla yükseltmiştim.

Etrafına ufak bir bakış atıp bana baktı.

Yekta:" Bağırma küçük hanım, bağırma şuan burada olmaz." Yaptığı pis ve aşırı iğrenç ima'dan  sonra yüzüne nefretle karışık bir yorgunluk ile baktım.

Yekta:" Duydun demi beni, yokum odada bu akşam geç al duşunu, ne bok yersen ye."

Ağzını kırmamak için zor duruyordum, o kadar yorgun güçsüz ve bitkin hissediyordum ki ona laf dahi yetiştiremezdim. Ama kendimi ezdirmemem gerekirdi. 

Yekta gittikten  hemen 15-20 dakika sonra bana ayrılmış odaya girdim, kendimi yabancı gibi hissetmeme sebep olan odanın düzeni ve tasarımıydı. Simsiyah bir baza ile karşılaşmayı hiç beklemiyordum açıkçası, odanın duvarlarına göz gezdirdim. o da tıpkı yataktan farksızdı simsiyah duvarlar, simsiyah ve kocaman bir çift kişilik yatak...

Benim için önemli olmayacaktı aslında.

Şu yaşadıklarım ile başıma gelenleri, hele artık burada durmayı hiç istemiyordum.

SİYAHERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin