Ahhh bu kadar uzun bir ara için özür dilerim :") Bunu telafi edeceğim umarım yeni bölümü beğenirsiniz :)
...
Bu neydi şimdi ? Bana sunulan , hayatımı tamamen değiştirecek birşey mi yoksa zehir edecek ? Bilmediğim bir yerden gelen mesajın kafamı bu kadar kurcalaması normal değildi . Hayır , doğru değildi . Çocukluğumuzdan beri tanımadığımız hiç bir şeye yaklaşmamamız öğretilirken , benim bu denli dikkatimi çekmesi beni de rahatsız etmişti doğrusu .Bunu söyledim mi hatırlamıyorum ancak hep meraklı olmuşumdur . Hatta ailem bana hep " İzgi , bir gün sırf şu merağın yüzünden başına bir iş açacaksın , ne bu merak ?! " diye zelzenişte bulunurlardı . Sanırım o gün bugündü .
Mesajla uzun süre bakıştıktan sonra birşey fark etmiştim ; mesajın en altında anonim yazan kısımda ufak bir " B " harfi vardı . Metnin asıl yazısı siyah anonim yazan kısmı gri renkteydi , ki bu yüzden de başta fark edememiştim . Artık elimde bir ipucu vardı . Aklımla bu denli çelişmişken içimdeki sesi dinleyip mesaja tıkladım .
Bir anda elektrikler gitti . Banyodaydım ve anneme seslendim .
" Anne , elektrikler gitti ! " . Ah aptal kız bir sen zekisin zaten , annen elektriklerin gittiğini fark etmeyecek .
Belki de fark etmeyecekti çünkü hiçbir ses yoktu annemden . Belki duymamıştır diye tekrar bağırdım
" Anne , anne ! "
Yine ses yoktu . Başta bunların tamamiyle normal bir durum olduğunu düşünmüştüm ancak sonradan aklıma bildirime tıkladıktan sonra bunların olduğu geldi . İşte o zaman kafamda birşeyler dank etmişti .Ben artık bir oyundaydım . Ama buna hala inanmak istemiyordum . Mümkün değildi aklımca . Telaşla telefonumu alıp banyodan çıktım . O sırada saatimi kontrol ettim . Saat tam bir idi . Bir dakika bu kadar geç olması mümkün değildi . Ben dişlerimi fırçlamaya başladığımda saat henüz 11.45'ti . Bu gerçek olamazdı . Kabullenmeyiş hissimle birlikte telefonumun fenerini açıp evdekilere bakmaya başladım .
Yoktu , kimse yoktu . Hem de hiç kimse . O an ağlamak istedim , ailemsiz arkadaşlarımsız bir an , bir saat bile düşünmek istemiyordum . Yere çöktüm , dizlerimi kendime çektim . Birkaç dakika öyle kaldım ve kendi kendime " İzgi , bu senin kararındı ve şu an ağlamak hiçbir çözüm getirmeyecek . Eğer bir oyundaysan bunu kurallarına göre oyna ve bir an önce evine dön . Tek çıkış yolun bu . "
Ayağa kalktım ve silkelendim . Üstümde eşofmanım ve tişörtüm vardı . Evdeki her şey yerli yerindeydi , bu sebeple yanıma su , yiyecek ve birkaç malzeme daha aldım , hepsini çantama koyduktan sonra tam dışarı çıkacakken ışık parçası aile tablomuza vuruyordu . Kapının hemen yanındaki komidinin üstünde çerçevede aile resmimiz vardı . Annem , babam , kardeşim hepsinin yüzü silikti , sadece benim yüzüm netti .
Bu beni daha çok germişti . Bu nasıl bir oyundu ? Bendekileri alıp sadece beni isteyen bir oyun ne kadar şefkatli olabilirdi ? Bu düşüncelerimin arasında boğularak ayakkabılarımı giyiyordum . Sanki daha önce hep böyle bir oyun beklermişçesine hazırdım . Duygularımı bir kenara bırkatım ve spor ayakkabılarımın bağcıklarını bağladım .
Ben artık bir savaşçıydım . Var olmayan bir dünyanın savaşçısı . Henüz bir savaştamıydım emin değildim ama içimden bir his " Ya buradan bir kahraman olarak çıkacaksın ya da burada bir savaşçı olarak öleceksin . " diyordu .
Dışarı adımımı atar atmaz içimi bağıran bir sessizlik bürüdü . Hava sisliydi ama ben önümü net bir şekilde görebiliyordum . Giden tek şey ( bitkiler dışında ) canlılardı . Sokakta tek bir insan , hayvan dahi yoktu . Hiçbir ışık yanmıyordu . Yani size kısaca şöyle tanımlayayım : bütün ülkenin öldüğünü düşünün sadece siz yaşıyorsunuz . Dünya'da tek siz varsınız . Çok kötü bir histi . Ama ne gariptir ki bu his aynı zamanda bedenimde bir liderlik ve hayatta kalma hissini de ön plana çıkardı .
Ve sanırım benim ilk oyunum kendimleydi .
...
Sokakta adımımı her attığımda adım sesim yankılanıyordu , o kadar boştu sokak ve işte bu yüzden içimde bağıran bir sessizlik vardı . Nereye gideceğimi bilmeden yürüyordum . Ve belki bir şeylere rastlarım diye meydana gitmeye karar vermiştim . Telefonumu elime aldım .Henüz sadece bir dakika geçmişti . Bir dakika . Yani bu demek oluyordu ki burada saat ne kadar yavaşsa benim yaşadığım dünyada da zaman o kadar hızlı ilerliyordu . Gerçi benim yaşadığım dünya diye bir yer kaldıysa ..
Saate baktıktan sonra telefonum titredi ve ardından " Oyuna Hoşgeldiniz ! Ben DxB 0405 , bana kısaca Dix diyebilirsin . Bundan sonra senin asistanın benim . Bütün oyunları beraber oynayacağız . Şimdi sana oyunu ve kuralları anlatacağım , oyun üç aşamadan oluşuyor :
Ben Kimim ?
Neden Buradayım ?
ve Buradan Nasıl Çıkacağım ?
Oyunların isimleri tam olarak senin aklında ki sorular ve sen ilk oyunu tahmin bile ettin . Anlaşılan dişli bir rakipsin . "
Dişli bir rakip mi ? Yani oyunda başkalarıda mı vardı ? Bunu duymak beni bir nebze olsun rahatlaştmıştı ancak içimde hala korku vardı .Bu telefondan bozma robotik ses beni fazlasıyla geriyordu .
" O zaman sana kuralları söyleyeyim :
1. Asla ama asla yanlış seçeneği ( sana göre yanlış olsa bile ) seçme
2. Duyguların değil mantığın ön planda olsun .
3. ' Hayatta Kal ' "Ah tamda tahmin ettiğim gibiydi , yaşam mücadelesi . Az çok izlediğim dizilerde gördüğüm kadarıyla hep sonunda ya ölüm ya da zafer vardı . Peki , ben hangisinde olacaktım ?
Oyun başlamıştı . Dix bana oyun esnasında onunla konuşabileceğimi söylemişti . Yalnız olduğumu unutmam gerektiğini söyledi . " Eğer yalnız olduğunu unutmazsan duyguların ön plana çıkar , kuralları unutma ! Duygu varsa kazanmak yok ! " ne saçma kural bu böyle ?! Yalnızlık DUYGUmu nasıl bastırabilirim ? Ama bunu ben istedim . Ben ve merağım .
Derin düşünceler arasından yüzen beni boğulmaktan kurtaran bir ses vardı , Dix'in sesi . Sanırım bu yüzden yanlızlığımı unutmam gerekti . Odaklanamzdım yoksa .
" İzgi , biz senin kim olduğunu , nereden geldiğini , kiminle ve ne şartlar altında yaşadığını , hangi sağlık sorunlarının olduğunu ve nelere karşı alerjin olduğunu biliyoruz . "
Biz mi ? Bizden kastı kimdi ? Elbette farkındaydım bunu tek başına Dix'in yapamayacağının ama biz şüphelerimi iki katına katlamıştı .
" .. Bu yüzden unutma , eğer başına bir şey gelecek olursa bunun sorumlusu biz değil , sensin ! "
Tamam bu benim için yeterince tehdit sayılabilirdi . Artık içinde iki kat şüphe iki kat korku vardı . O an Dix'e kafamdaki her soruyu tane tane sormak istedim ama sorabildiğim tek soru vardı .
" Neden ben ? "
Ağağağağ ne olacak bende bilmiyorum !!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYBOLMAK
Teen FictionBen kimdim ? Neden vardım ? Kim için yaşıyordum ? Yaşamam neydi ? ... Aklımda deli sorular vardı ben 17 yaşımdayken . Çünkü bu sorular karşıma tam da lisemin en güzel yıllarındayken çıkmıştı karşıma . Güçsüzdüm , çaresizdim .. Birinin elimi tutmasın...