sonunda ülkü ocağı boşaldığında eser derin bir nefes alabilmişti. son giden kişiyi, abisini ikna etmek çok zor olmuştu ama tuğrul şaşkın bakışlarla zor da olsa ayrılabilmişti mekandan. onu kandırdığı için suçluluk duyması işten bile değildi.
babasının odasına hızla girip pencere kenarındaki küçük dolapları hızla karıştırmaya başladı. burada mavi dosyalar içinde pek bir şey yoktu. ıvır zıvırların listesi, ocağa kaydolan gençler ve gelir gider hesap durumu vardı sadece. sıkıntıyla ensesini okşadı. saniyelik dokunuş ile aklına düşen şey, beynini bulandırmıştı bile. serhan'ın sert eli daha bugün ensesine gezmişti. nefesini ciğerlerine doldurup bir süre tuttu. kendine gelmesi uzun bir vakit alacakmış gibi gözüküyordu.
o an gözüne ilişen dizüstü bilgisayar ile aptallığı yüzüne çarpmıştı. artık her şey dijital ortama taşınmışken, önemli bir dosyayı bu kağıt destelerin arasında saklamaları aptallık olurdu zaten. dönen sandalyeye bir hışımla yerleşti ve tuşların üzerinde parmaklarını oynattı.
şifre: tuğrul93
abisinin her yerde kullandığı bu basit şifre en azından işe yaramıştı. birkaç saniye dosyalarda göz gezdirdikten sonra silmekten daha iyi bir fikir olduğunu farketti. virüs bulaştırmak.
böylece tek bir dosyanın silinmesi ile dikkatleri üzerine cekmeyecekti ama dosyayı da kimse açamayacaktı. sırıttı.
sadece biraz uğraşması gerekiyordu. bunu da hallettikten sonra rahatça geriye yaslandı ve arkadaşlarına bir onay mesajı gönderdi.*
dizüstü bilgisayardaki virüs birkaç gün farkedilmediği için eser hala rahatça dolaşıyordu. sonunda makam odasından yükselen abisinin bağırışı ve hakan'ın koşarak odaya girmesi ile olayın patladığını anlamıştı. bilgisayarda bırakın bir dosyaya girmeyi, ekrana tıklandığında bile bir sürü saçma içerikli portallar açılıyor ve erişimi engelliyordu. kapının pervazına yaslanip ifadesiz bir yüzle izlemeye başladı. tuğrul sandalyeye oturmuş ve önündeki cihazla ilgilenen Hakan'ı azarlıyor, diğerleri ise etraflarina toplanmış panayır izler gibi izliyorlardı.
"sen nasıl sitelere girdin abi ya?" dedi hakan en sonunda. buğra sesini engellemeye çalışmadan kahkaha atınca tuğrul'un beyaz teni kızarıp bozardi. önündeki çocuğun ensesine bir tane geçirdi. "ne diyorsun lan sen it herif?"
onlari arkada bırakıp büyük salona geçti ve ilk defa buradaki bir bardak çayını keyifle yudumlamaya başladı. serhan pencerenin kenarından kalkıp eser'in yanına yürüdü ve dizini kırıp sağına oturdu. bir süre birbirlerine bakmadılar. en sonunda serhan söylendi. "sendin, değil mi?"
eser neden bahsettigini anlamış olmasına rağmen şaşkınlıkla kaşını kaldırdı ve inanmaz bir sesle konuştu. "efendim?"
"bana oyun oynama eser. sen bozdun o cihazı. ikimizde biliyoruz."
"benimle ne alakası var?" hince gülümsedi. "tuğrul sabah akşam porno izlemekten virüs sokmuş bilgisayara."
çenesi kasıldı, kalın parmakları sakalları arasına karışırken, koyu gözlerle baktı. eser umursuzca devam etti. "belki babam yap-"
"eser!" öyle yüksek sesle gürlemişti ki, bir anlığına yerinden sıçradı genç adam. gülmek istese de, korkmuştu bir yandan. "laflarına dikkat et."
eser ayağa kalktı ve serhan'ın dizinin dibinde duran tesbihe uzanıp aldı. oturan adamın üzerine eğildi yavaşça. korkmuş olması hala oyun oynadığı gerçeğini değiştirmezdi. "ne yaparsın kurtçuk? dilimi mi kesersin?"
serhan ise belini biraz daha dikleştirdi, koca salonda ikisinden başka kimse yoktu. aralarındaki tansiyonu hissetmemek elde değildi, büyük olan sırıttı. "keser miyim bilmem ama susturamasını iyi bilirim." çocuk gibi birbirlerine laf atmaları aslında oldukça komikti. eser o an, aklına gelen ilk cümleyi söyledi.
"sustursana."
ortamın gerginliği bir bomba gibi patlamalıydı şimdi. eser bile söylediği şeyin afallamasını yaşarken karşısındaki kara gözler garip bir havayla büyüdü, sonra soran bir ifade ile bakmaya devam etti. ne yapmalılardı? eser geri çekilmek istedi, elindeki tesbihi fırlatıp gitmek, kaybolup yok olmak istiyordu.
"eser," yutkunma sesini yan odadan bile duymak mümkündü. "dikkatli ol, yüzdüğünü sandığın sular ateşe vurmasın seni."
*
selammm
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ülkü ocağı (bxb)
Короткий рассказ"orası benim yerim." elindeki çay bardağını sağa sola yavaşça salladı, içindeki koyu renkli sıvı sıçrarken hafif sırıtışı bebek suratına yerleşmişti. "şimdi, oturursam ne olacak?" dedi, oyuncu tavrı ortamı sarmalamıştı. bıyıkları dudaklarının kena...