arkadaslar yemin ederim taşağına yazıyorum, ciddiye almayın beni
_
o günden sonra eser ne ülkü ocağına uğramış, ne de mahalleye çıkmıştı. kendi kendine bir şeyleri büyüttüğünün farkındaydı ama yapacak bir şey yoktu. belki de homofobik olan Allah'ın ülkücüsüne sustursana demişti, aptallığı yüzüne vuruluyordu her seferinde.
abisine asla sormamıştı, tuğrul hala gidip geliyordu ocağa. bir renk verdiği yoktu. sadece babası ile belgeler hakkında küçük bir sürtüşme yaşamışlardı, olay çok büyümeden kapanıp gitmişti. yemek masasında otururken annesinin önüne koyduğu tabağa gülümsedi. "teşekkür ederim halime sultan."
sarışın kadın bir bakış atıp yanına çöktü ve yeni yeni kırışmaya başlayan elini oğlunun yüzüne yerleştirdi. "canın mı sıkkın senin annem?"
"yok be sultanım," çatalı sarmalardan birine geçirirken söylendi. "okul da yok, iş de bulamadım. biraz moralim bozuk, o kadar."
"bak eser," kadın ciddi suratına döndüğünde oğlu da sırtını dikleştirdi. "iki dakika dinle oğlum. reis beye aşık olduğum için evlendim. biliyorsun, deden baban gibi tiplerden nefret ederdi. buna rağmen babanı seçtim ve sizi bu milliyetçi, ülkücü kesimden ayrı büyütmek istedim."
derin bir nefes aldı. "baban bu kadar bu işin içindeyken tuğrul'u kurtaramadım. ama seni bir başka büyüttüm sandım eser. korudum, izole ettim diye düşündüm."
eser hak verircesine başını sallarken, kadının yüzündeki hayalkırıklığını farketti. "ama yapamamışım." iki eli sakallı yüzü boydan boya okşadı. "seni kendini kurt sananlardan koruyayım derken, devrimcilerin içine atmışım bilmeden eser. dedenin izinden gittiğini farkedememişim."
"sen yaptın, o dosyaları sen sildin. babanın bilgisayarını sen bozdun değil mi?"
annesine yalan söyleyemezdi, başını salladı. kadın her iki taraftan çekiştirilmişti yıllarca. "sen gizli gizli çeviriyorsun bu işleri ama tuğrul gözlerimin önünde yapıyor. geçen gece bahçede bir adam silah çekti abine."
"ben artık dayanamıyorum size ve davalarınıza."
bir cevap beklemeden hızla ayağa kalktı ve koşar adım diğer odaya geçti. ardından yükselen aglama sesi ile peşinden gitmeye cesaret edemeden çatalı sertçe masaya bırakıp, kalktı. topuklarına basılmış ayakkabısını aceleyle giydikten sonra dışarı fırladı.
neyi yanlış yaptığını anlayamıyordu. kendi gittiği yolun doğru olduğuna emindi. ama içini acıttığına emindi.
"bundan kötüsü gelemez başımıza
bundan kötüsü gelemez.
ondan rahatim
sen de rahat ol.
zemine uzananlar düşemez."sokak başında duran araçtan yükselen müzikle şaşkınca baktı. tuğrul ve serhan sahin arabanın ön kısmına oturmuş, son ses müzik dinliyordu. onlara doğru yürüdü.
"selamünaleyküm."
"aleykümselam, aslan." tuğrul selamı seslice alırken serhan başını sallamakla yetinmişti. "ne oluyo lan? kısın şunun sesini, mahalle sizi dinliyor. "
serhan sırıttı. "mihriban duysun diye açtı."
onun bu kadar rahat konuşması eser'i şok etmişti. cevap vermeden abisine döndü. "abi salak mısın sen kapat şunu."
"ya karışma oğlum." omuz silkerek karşılık verdiğinde gözlerini devirdi.
o an müzik sesini bölen kuvvetli tek bir ses yükseldi. bir el silah sesi.
havaya açılmıştı, karşılarından gelen on kadar adam, silahlarını üçüne doğru doğrultmuştu. tuğrul ve serhan bellerinden hiç çıkarmadıkları tabancaya davranırken eser sadece kaldığı yerde dondu.
"ooo, tuğrul reis. seni gökte ararken yerde bulduk be." siyah takım elbiseli sarışın adam silahını sağa sola sallarken sırıtarak söylemişti bu cümleyi. eser abisine baktı, yanıt vermiyordu sadece tabancayı doğrultmuş bekliyordu. uzakta birkaç mahallenin genci ocağa doğru koşmaya başlamıştı bile. Reise haber vereceklerdi. eser bu garip ortama dayanamadan patladı.
"indir lan silahını."
adamın mavi gözleri eğlenir bir tavırla kendisine döndüğünde bir adım daha attı. "sok beline o silahı. kimi tehdit ettiğini sanıyorsun sen?"
"eser!" serhan alnına birikmiş terleri ile önünde silahlı adama diklenen genci durdurmaya çalıştı. tuğrulda ona katıldı hemen. "eser, abim nolur geç kenara."
"abi mi? yoksa bu velet reis'in ortalıkta gözükmeyen yüz karası oğlu mu? ha?"
kahkahası bitince yüzündeki aptal ifade netleşmişti. "beni dolandırmanın hesabını ödemeyecek misin sandın tuğrul?"
serhan eser'in gömleğinden tuttu hafifçe. "arada vurulup öleceksin, geç şuraya."
"muz cumhuriyeti mi lan burası?" eser tekrar bağırırken serhan'ın elinden kurtuldu. "dün gece sana silah çeken pezevenk bu mu abi?"
tuğrul birkaç saniye arada kalsa da doğruyu söyledi. "evet," annesini üzen orospu çocuğu buydu demek. tuğrul kardeşinin sinirlendiğini farkettiğinde yanındaki ülkücüye komut verdi. "serhan,"
serhan önündeki adamı kendine çekti. "kurbanın olayım eser, arkamda dur. sana ateş edilirse reis babaya hesap veremem."
eser ne olduğunun farkında değildi fakat serhan onu oldukça kendine çekmiş, bir eliyle tabancayı tutarken diğeriyle eser'in belini kavramıştı.
_
HI HIIII
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ülkü ocağı (bxb)
Krótkie Opowiadania"orası benim yerim." elindeki çay bardağını sağa sola yavaşça salladı, içindeki koyu renkli sıvı sıçrarken hafif sırıtışı bebek suratına yerleşmişti. "şimdi, oturursam ne olacak?" dedi, oyuncu tavrı ortamı sarmalamıştı. bıyıkları dudaklarının kena...