"Yalanlarım doğrularımdan daha gerçekçidir Jaem."
Doğup büyüdüğüm bu kasaba ile ilgili her şeyi bildiğimi sanıyordum ancak bir anda ortaya çıkan Lee Jeno beni günahlarla dolu bu kasabada sadece ona güvenebileceğime inandırmıştı ve bunu yaparken aynı...
Westshell kasabası, içinde yaşayan kibirli nüfusu ve karanlık sokaklarıyla beraber neredeyse tüm dünya tarafından unutulmuş küçük bir kasabaydı. İlgi çekici bir yönü olmamasının yanı sıra berbat kişilikleriyle kasaba sakinleri gerçekten çekilmez insanlardı en azından benim için. Yıllar önce atalarımın yaptığı bir yanlış sanki sadece benim çekmem gereken bir ceza gibi bütün kasaba halkının bana düşman olmasına neden olmuştu. Aslında bu durum düşündüğüm gibi bana özel değildi kasabalılar bütün Na ailesine eşit miktarda nefret beslerlerdi ancak bu durumu gece gündüz kafasına takan sadece bendim.
Ailem köklü bir aileydi ve onlarca yıl önce bu kasabada servetlerine yakışır bir köşk yaptırmaya karar vermişlerdi. Aynı şimdi olduğu gibi o zamanlarda Westshell turistik açıdan zayıf bir kasabaydı belli başlı bir kaç aile hariç fakir sayılan bir nüfusa sahipti. Ailem ise köşklerini yaptırmak için tam da bu durumu kullanmışlardı kasabalılara köşkü inşa ettikleri takdirde kasabaya turistik mekanlar için bir bütçe verecek ve böylece zaten güzel ancak bakıma ihtiyaç duyan kıyı limanları ve tarihi heykeller gibi kasabanın turist çekebilecek yönlerini tekrar eski ihtişamına kavuşturacak, kasabanın ölü turizimini canlandıracaklardı. Ne var ki ailem kasabalılara verdikleri sözü tutmamış ve gecekondudan dönme denebilecek komik derecede ucuza mal ettikleri Shell beach adındaki kasabanın tek otelini inşa etmek dışında hiç bir şey yapma gereği duymamışlardı. Tabi bu durum karşısında, yıllar boyunca canlarını dişlerine takarak çalışan kasabalılar emeklerinin karşılığını alamamışlardı. Hala bile arada bir kasabadan birileri gelip köşkün kapısının önünde bağırıp çağırarak Na ailesine lanetler eder ve ailemden aynı aptal sözleri duyarlardı.
"Shell Beach, Na ailesinin kasabamıza kazandırdığı bir eserdir." Bu aptal cümle kasabalıları uyutmak için hiç bir zaman yeterli olmamıştı fakat yinede ailem için bir bahane olmaya yetmişti nede olsa alt sınıf olarak gördükleri kasabalıların kendileri hakkında ne düşündükleri biraz bile umurlarında değildi ancak ben onlar gibi olamıyordum. Ne zaman kasabaya insem sürekli olarak hakkımda söylenen kötü şeyleri duymak bana oldukça ağır geliyordu iş yerimde, okulda, sokakta... Pek sevilen biri değildim bunu biliyordum ve bu yüzden uyum sağlamak için elimden geleni yapıyordum yinede kasabalılar benden hiç haz etmiyorlardı ve bu durumu saklamak gibi bir niyetleri de kesinlikle yoktu. İşin acı yanı ise onlara hak vermemdi haklılardı Na ailesi onları aptal yerine koymuştu bir an önce saray yavrusu köşklerine kavuşabilmek adına işçi güvenliğini göz ardı etmiş, inşaatta ölen zavallı insanlar biraz bile umurlarında olmamıştı ve onların çekmesi gereken vicdan azabını, utancı ve psikolojik ağırlığı da ben çekiyordum.
Kasabalıları suçlayamazdım köşk olayı bir yana ailem gerçekten de çok sevilesi kişiliklere sahip tipler değildi, farklı alışkanlıkları vardı diğer insanları rahatsız edebilecek alışkanlıkları. Annem ve babam asla bir aşk evliliği yapmamışlardı babam annemin güzelliğine annem ise babamın servetine aşıktı. Annem aynı benimki gibi karamel saçları, kahve gözleri ve beyaz teniyle dikkat çekici bir kadındı. Hoş bir hanımefendi olmasının yanı sıra çok da zarif ve kibirliydi. Dış görünüş olarak ne kadar ona çekmiş olsam da iş kişiliğe gelince bu noktada ondan çok uzaktım. Annem kendini beğenmiş kişiliği sayesinde çoğunlukla saklayabiliyor olsada oldukça kıskanç biriydi. Servet değerindeki topukluları asla ayağından, pahalı şarapları asla elinden eksik olmazdı. Kendisi benim çekingen ve içine kapanık kişiliğimin aksine oldukça kibirli ve narsist bir insandı, ne çocuklardan ne de diğer insanlardan hoşlanırdı yine de onu çok severdim ve içten içe onun da bana olan sevgisinin farkındaydım.
Diğer bir yandan babam ise annem kadar karışık bir kişiliğe sahip değildi. Basitti. Onu rahatlıkla dram filimlerindeki kötü karakterlere benzetebilirdiniz. Atalarımdan kalan ve bizi yıllarca kasabanın en zangin ailelerinden biri yapan pamuk fabrikalarımızı kumar ve alkole olan düşkünlüğü nedeniyle batırmaya yüz tutmuş hale getirmeyi başarmıştı. Tembel bir kişiliği vardı ve bunu saklamıyordu. Alkolik ve kumarbaz olmasının yanı sıra eve pek uğramak gibi huyları olmadığı için ona katlanmam gereken çok zaman olmuyordu.Babam kasabadan çıkıp kumarhanelerde takılırken annem de mükemmel aile imajımızı bozmamak amacıyla her seferinde onun peşinden evi terk ediyor ve aylarca geri dönmüyordu böylece her zaman birilerine babamla beraber kasaba dışına tatile gittiği gibi yalanlar söyleyebiliyordu.
Ve ailemizin son üyesi büyükbabam, kendisi babamın hala batmamış olmasının tek sebebiydi çünkü büyükbabam hayatı boyunca gözü asla doymayan, cimri bir adam olmuştu. Büyükbabamın açgözlülüğü yıllarca bütün aile için bir çeşit işkence olmalıydı özelliklede elinde olmayan parayı bile harcayan annem için ancak ben o zamanları özlüyordum. Büyükbabam şu anda tek başına yürüyemeyecek bir halde olsa da hayatı boyunca parasını hep biriktirip bizden saklamış olduğundan dolayı kendisine oldukça genç bir bakıcı tutabilmişti. Bayan Felicity, büyükbabama bakıcılık yapmak için burdaymış gibi durmasada işi gerçekten de buydu. Her zaman bir partiye katılmak için hazır giyim tarzına sahip olmasının yanı sıra kendi işlerini çoğunlukla bana yaptırmaya çalışırdı. Annem yokluğunda bana göz kulak olması için bayan Felicity'e oldukça güveniyordu böylece gözü asla arkasında kalmıyordu ne var ki bayan Felicity her durumda sadece kendini düşünecek bencil bir kadındı.
Yılın çoğunu büyükbabam ve bayan Felicity ile evde tek başıma geçirirdim ancak aynı evde yaşıyor olmamıza rağmen ikisini de pek fazla görmezdim. Bir çocuğun sorumluluğunu almaktansa beni yok saymayı tercih ediyorlardı bu ben sekiz yaşıma geldiğimden beri böyleydi onlar için yeterince büyük ve kendi başımın çaresine bakabilecek yaştaydım. O zamanlar annem bu durumun farkındalığındaymış gibiydi benim için odama bir kaç kuru gıda ve bir miktar para bırakır ve o babamla eve geri dönene kadar onlar ile idare etmemi söylerdi zamanla önce yemek sonra da para bırakmayı tamamen kesmişti ve ben de çözümü kasabaya inip bir iş aramakta bulmuştum. Etrafta gezip onlarca görüşmeye girmeme rağmen sonuç hep beklediğim gibi olmuştu ve yüzüme kapanan o kadar kapının ardından sonunda çalışabileceğim en mantıkılı yerin Shell Beach olduğuna karar vermişti. Shell Beach'in şu anki patronu bayan Dean beni yüzüme bile bakmadan işe almıştı muhtemelen iş arkadaşım Blaine'in devamlı olarak işlere yetişemediğiyle ilgili (ki bu çok açık bir yalandı) isyan etmesinden yorularak önüne gelen ilk kişiyi -yani beni- işe almaya karar vermişti.
İş arkadaşım Blaine, insanlar ona genelde Kızıl Blaine olarak hitap ederlerdi. Koyu kırmızı saçları, yeşil zümrüt küpeleri ve asla ağızından indirmediği sigarasıyla her zaman oldukça yakışıklı görünürdü. Benden oldukça uzun olduğu için bana gerçek anlamda üstten bakıyor olsa da onun kasabadaki tek arkadaşım olduğunu söyleyebilirdim. Tam olarak arkadaş olmasakta bana iyi davranıyor denebilirdi bazen benimle küçük sohbetler ediyor ve gülümsememi sağlıyordu. Genellikle ayaklarını Shell Beach'in resepsiyonuna uzatarak sigarasını içer ve bana günümün nasıl geçtiğini falan sorardı umursamaz görünüşünün arkasında bana diğer kasabalılar gibi davranmaması ona içten içe minnet duymamı sağlıyordu.
Ve işte Westshell bu kadardı, herkes tarafından unutulmuş eski bir sahil kasabasıydı. Herkesin sahte gülümsemelerinin arkasına saklandığı basit birere yaşamı olan bir grup insanın hayatlarını devam ettirdikleri küçük bir kasaba. Yani en azından ben öyle sanıyordum ancak küçümsediğim bu küçük kasabada koskoca bir şehirden daha fazla günah saklıydı sadece ben bunu henüz fark edememiştim.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.