1. Bölüm

408 24 28
                                    

"Kuş gibi" diye geçirdi içinden kadın,

"bir kuşun gökyüzüne karşı hisleri dahi hiç kalır sevgimle kıyaslanınca." Kanatları kırılmıştı kuşun, ulaşamıyordu gökyüzüne ve özlüyordu. Özlüyordu yaralı kuş.

Gözlerinden bir damla yaş aktığını fark edince ferahlamayı bekledi.

Radyodan gelen müzik sesi Esila'nın adeta ruhunu okşuyordu. "Bir eski zaman kadınının mektubundaki asalet..."

Bir mektup değildi Esila'nın kalbi fakat mektup gibi tutuşuyor, kimi zaman yanıyor ve adeta bir eski zaman kadını zarifliği, kibarlığı mevcuttu kalbinde. Babası onu uyarmıştı.



"Erkekler" demişti, "hepsi gidecek ve senin asil gözyaşlarına değmeyecek adamlar seveceksin Esila. Bir gün gelecek, doğru insanı bulduğuna inanacaksın ve olmayacak. O adamın kalbi sana ait olmayacak, eğer olursa, bir gün kalbi olmayacak. Sen bir şarkı kadar masum ve güzelsin Esila. İnsanlar seni değil, vücudunu ve yüzünü sevecek. Kimse tanıyamayacak seni. Aman Allah'ım, annene çok benziyorsun Esila, onun kibar kalbini bir tek ben sevdim. Annenin etrafında çok erkek vardı, biliyor musun, bu beni rahatsız etmiyordu. Çünkü biliyordum ki hiç bir adam onun kalbini, sözlerini ve gözlerini, düşüncelerini sevemeyecek. Annen olgun bir kadındı ve bunun farkındaydı Esila. Onu özlüyorum, onu çok özlüyorum ve sen bana onu hatırlatıyorsun. Siz ikiniz aynı gökyüzündesiniz. İnsanlar yağmuru sever, bu çok saçma, marifet bulutta. İnsanlar kör ve siz gökyüzüne; insanlar kişiliklerini temizlesin diye yağmur yağdıran, iki güzel bulutsunuz. İnsanlar şemsiye açacak, buna hazırlıklı ol kızım."



Babasından bu sözleri duyduğunda Esila henüz 9 yaşındaki bir kız çocuğuydu. Artık 17 yaşında bir genç kızdı ve üstünden 8 yıl geçmesine rağmen babasının sözlerini dün gibi hatırlıyordu.Belki Esila o an hıçkırıklarını tutabilseydi şimdi hatırlayabileceği daha fazla cümle, daha güzel öğütleri olacaktı fakat kendini bir odaya kitleyip bağıra bağıra ağlamıştı. Çocuktu işte. Kızgın bir çocuk. Annesine kızıyordu; onu tek başına bıraktığı için. Babasına da kızgındı; annesinin onu tek başına bırakıp gitmesine izin verdiği için.





Bilemiyordu, anlamakta güçlük çekiyordu belki fakat hala birşeylere kızgındı.

Kızgınlıkla aynaya baktı.

Kızlar güzel olmak isterken, güzel olmak şanssızlıktı.

Sevgi hak edilince güzel.

Aşık olduğu adam Esila'nın açık kahve, uzun saçlarını beğenmişti, kadının saçlarında boğulmadı, koklamadı. Esila'nın iri, mavi gözlerinden etkilenmişti, hiç o sevgiyle parlayan gözlerin ona nasıl baktığına dikkat etmedi. Bal dudaklarını sevdi, dudağından dökülen kelimeleri zerre sevmedi.

Annesine sarılmayı o kadar istedi ki o an, "yaşasaydı kokusunu içime çeker, ona herşeyi anlatırdım" dedi kendi kendine.

Bu doğru değildi.



Ruhundan vazgeçtiği sabahı anlatmak istemezdi.

Mektup Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin