15 yüzyılda, italya'nın Smeraldo köyünde yaşayan itibarlı bir dük, bahçıvan'ın kızına gönül verir, ancak dük evli ve çocukları vardır. Ne yazıkki bu yasak ilişkiden bir çocuk dünyaya gelir. Minik yavrucak doğarken annesi, doğumunda hayatını kaybeder. Dük bu duruma çok üzülür, günahsız,öksüz yavrucağa karşı, kendi günahından bir haber bir halde nefret beslemeye başlar. Dük'ün eşleri bu duruma çok sinirlenir. Sinirlerini ve hırslarını hiç bir şeyden haberi olmayan günahsız bir yavrucak'tan çıkarırlar....
"Çirkin,çirkin" minik jungkook onlara anlamsızca baktı. Çirkin'in ne demek olduğunu bilmiyordu. Ona çirkin diyip gülen abisinin yanına gitti.
"Abi çirkin ne demek? İyi bir şey mi kötü bir şey mi ? " abisi dediğiyle büyük bir kahkaha attı.
"İyi bir şey tabiki, hatta bundan sonra sana çirkin diye hitap etmemi istermisin? "
Jungkook mutlulukla başını salladı. Abisi onu sevmeye başlamıştı. Mutlulukla yerinde zıpladı. Abisi onun bu haline küçümseyerek gülerken, o bunu iyi bir şey zannedip seviniyordu.Bir gün kardeşleri, sokağa oyun oynamak için çıkmışlardı. Oda çıkmak için en büyük "annesi"nden izin almak istediğinde, tekrar anlamını bilmediği bir kelime ile karşılaşmıştı. " Öksüz " merak edip sordu.
Büyük annesi acımasızlıkla şu kelimeleri söyledi. "Anası ölenlere denir. Ama ölmesi iyi oldu, yoksa o oro**u'nun canını kendi ellerimle alacak, leşinide cayır cayır yakacaktım. Ama vicdanlı kocam, onu toprağa gömdü." elinde oklavası bana döndü. "Yürü git velet seni görünce, o kadını görüyorum zaten. Çekil gözümün önünden, çıkara çıkara senin gibi çirkin akılsız bir çocuk çıkartıp, başımıza bela etti. Bir de senle uğraşıyorum.""Neden öyle diyorsunki, hem çirkin ne demek? "
"İğrenç, pis yüzlü demek, çekil dedim sana" oklavayla karnıma vurmuştu.
Acıyla yere düştü. Ama abim "bana güzel bir şey" demişti diye düşündü.
Bana yalan söyledi dedi. Minik bedenini zorlukla tozlu topraktan kaldırdı,
Evin dışındaki tek gözlü odasına girip ağlamaya başladı.Herkes annesine kötü şeyler diyordu. Ama benim annem masumdu, dedi. Her anne masumdu. Kilisedeki bir rahip amca ona öyle demişti.Minik aynasını eline aldı. İğrenç lafı, mide bulandırıcı şeylere denirdi. Midemi, bulandırıyorum, diye düşündü. Aynasını yanına koyup saatlerce ağladı.
Akşam evin hizmetlisi, ona minik tabakta soğumuş çorba ve küflü ekmek getirmişti.
Kadın içeri girmeden kapıya bırakmış ve gitmişti. Jungkook minik elleri ile soğumuş tabağı aldı. İçeri gidecekken ormanlık alandan gelen bir köpek gördü. Köpeğin aç olduğu günlerdir bir şey yemediği belli oluyordu.
Elindeki soğuk çorbayı ve ekmeği köpeğin yanına götürdü. Ekmekleri minik minik bölüp tabağın içine koydu.
Ben sabah yemek yedim, diye düşündü. Bu akşam yemesem bir şey olmaz dedi. Onu gerisinde bırakıp soğuk kulübesine girdi.Sabah tahta kapının hızla açılması ile yerinden sıçradı. Evin hizmetlisi büyük bir hırsla gelip kulağından tutarak ayağa kaldırdı.
"Seni küçük velet, sen kendi karnını doyurdun da it'e mi vermeye başladın." Minik jungkook kafasını hayır anlamında salladı. "Sana yemek felan yok. Brutta* "Kadının kulübesinden çıkması ile jungkook ağlamaya başladı. Neden herkes ona çirkin diyordu. Çirkinse neden yüzüne karşı söylüyorlardı. Sert gıcırtılı yatağına uzanıp ağlamaya başladı. "Çirkinim" dedi. Herkesin iğreneceği bir yüzüm var. Bu yüzden kimse beni sevmiyor dedi. İnsanların, arkadaşlarının onu neden sevmediğini, onu gören insanların neden iğrenerek baktığını anlamıştı. Çirkindi.
Jungkook o günden sonra minik kulübesinden hiç çıkmadı. Onunla kalp kırıcı konuşmayan, sadece sevgiyle büyüyen çiçekler yetiştirmeye başladı.
Sabah'tan akşama kadar onlarla konuyor, onlarla oyun oynuyordu. Hepside onun bu içten sevgisine karşılık olarak, büyüyor onun aksine güzelliklerine güzellik katıyorlardı. Yıllar birbirini kovaladı. Jungkook kulübesinden hiç çıkmadı.
İnsanlarla hiç konuşmadı.14 yıl sonra;
Jungkook her zaman yaptığı gibi erkenden kalkıp arkadaşlarına ihtiyaçları kadar su'larını verdi. Kapının çalınması ile şaşırdı. Uzun zamandır kimse gelmemişti minik kulübesine.
Kapıyı kalkıp açtı. Gelen babasıydı. Oğluna ters bir bakış atıp iğrenerek odaya girdi."Bu ne böyle, her yer bu bitkilerle dolu" jungkook mutlulukla cevap verdi.
"Çok güzeller değil mi? Gittikçe güzelleşip açıyorlar." babası acımasızca hayatını kabusa çeviren o kelimeyi söyledi. "Güzelle çirkin ha" babası kendi yaptığı espiriye kahkaha atarken, jungkook eski zamanlarına döndüğünü hissetti. Uzun zamandır kimse ona bu kelimeyi söylemiyordu.Adam gülmeyi kesip genç oğlan'a baktı. Oğlanı baştan aşşağı gözden geçirdi.
"O güzel annenden benim gibi yakışıklı adamdan nasıl senin gibi çirkin biri oldu anlamıyorum. Annenin beni aldattığını düşünmüyo değilim." jungkook sinirle babasına doğru yürüdü. Adam kollarını kaldırıp "sakin ol!" dedi. jungkook bağırarak adama cevap verdi" annem hakkında düzgün konuş" adam iğrenç bir şekilde güldü. "Unuttun sanırım ama hatırlatayım, annen benimle evli değildi.
Beni aldatsa bile bu ilk yaptığı şey olmazdı." jungkook sinirlerine hakim olamayarak cam sürahiyi duvara fırlattı.
"İşte sen busun, seni bu yüzden istemiyorum. Sen,tam bir ruh hastasısın." babasının sözlerine karşı sinir kat sayısı artarken, bir anlık atakla babasının boğazına sarıldı. Dışarıdan sesleri duyan ailesi kulübesine toplanmıştı. Ağabeyi bir hışımla gelip, jungkook'un elini babasının boğazından kurtarmaya çalıştı. Ancak jungkook bırakmamak'ta ısrarcıydı.
Diğer abisi gelip jungkook'un elini babasından kurtarmaya çalıştı.
Adam kıpkırmızı kesilmişti.
İki genç uğraşla jungkook'un elini babasının boğazından kurtardılar. Büyük abisi jungkook'a sert bir yumruk attı. Jungkook yumruğun etkisi dengesini kaybederken arkasından gelen daha sert yumrukla dengesini kaybetti. İki ağabey genç kardeşlerini acımasızca döverken, diğer aile üyeleri bu kavgayı içten bir mutlulukla izledi.İki ağabey en sonunda dövmeyi bıraktıklarında jungkook yerde kanlar içinde yatıyordu. Ağabeyleri jungkook'un yüzüne tükürüp kulübeden çıktılar. Diğer aile üyeleri de yavaş'ça dağılırken odada sadece jungkook ve babası kalmıştı.
"Sen gerçekten psikopat bir ruh hastasısın. Sen sinir hastasısın. Seni daha fazla burada tutamam." jungkook boğazını tutarak ayrılan babasına baktı.
Genç oğlan minik kulübesinde her zamanki gibi yalnız kalmıştı.
Bu yalnızlık ona huzur veriyordu. Çiçeklerinin kokusu ona huzur veriyordu.İçeri babasının baş korumalarından biri girmişti. Jungkook ona yerde kanlar içinde bakarken, adam acımadan onu yerden sertçe kaldırdı. Jungkook'un dudaklarından minik bir inleme döküldü. Adam onu kulübesinden çıkartıp atlı arabaya bindirdi. Jungkook anlamıştı, korumayı durdurmaya çalıştı.
"Ççiçeklerim onlarda gelsinler. " koruma ona gözlerini kısarak baktı." Şu anda evden atılıyorsun, ama düşündüğün çiçeklerin mi?" diye düşündü.Jungkook'u arabaya bindirip bir kaç tane çiçeğini getirdi. Genç oğlanı muhteşem bir mutluluk kaplamıştı.
Koruma "deli bu" dedi.
Jungkook hayatını geçireceği, babasının onun için bu hayatta yaptığı tek iyilik olan, kale'ye gidiyordu....
*İtalyanca'da Çirkin demek.
※ Merhaba arkadaşlar. Yeni bir kurguyla geldim. Aslında bu kurgu asla aklımda yoktu. Ancak BTS'in The Truth Untold şarkısı karşıma çıktı. Altında yatan hikaye beni çok etkilediği için mini bir kurgu yapmak istedim. Umarım beğenirsiniz.