Pekâlâ bu kadar araştırma yeterdi, telefonuma uzanarak Joanne'nin adını buldum ve çağrı yönlendirdim.
" Scott? " telefonu açış şekli bana kızgın olduğunun habercisiydi.
" Bir yere ayrılma, seni iş yerinin önünden almaya geliyorum. " Cevap vermesine fırsat bırakmadan telefonu kapattım. Vakit kaybetmeden garaja indim. Geldiğim arabayı es geçerek mat renkte üstü açık koyu Mustang'i çalıştırdım ve çıkış yoluna soktum. Şanslıydım ki şuan iş çıkışı değildi ve yollar sakindi. Avukatlık bürosunun önünde durduğum sırada Joanne merdivenlerden iniyordu. Tek kaşını kaldırarak arabaya yaklaştı ve yolcu koltuğuna yerleşti.
" Bay Vincent, daha önce böyle bir arabanız olduğunu bilmiyordum. " Aslına bakarsak haklıydı. Aldığım günden itibaren garajdan hiç çıkarmamıştım.
Yüzüme alaycı bir gülümseme takınarak bakışlarımı yüzünden aşağılara doğru kaydırdım. " Belki de senin gerçek anlamda... konfora ihtiyacın olduğu izlenimine kapılmışımdır. " Bana karşılık olarak meydan okuyan bir gülümseme gönderdi. " Benim izlenimim ise ikimizin de aç olduğu yönünde. " Yaygın bir gülümseme ile arabayı park halinden çıkardım.
Yarım saat sonra Mustang'in ön koltukları sonuna kadar yatırılmış bir halde oturuyorduk. Batmakta olan güneş ön camı tamamıyla kaplıyor ve Dawn Wolk Golü'nü kırmızı ve morun yüzlerce tonuna boyuyordu. Ben içinde bir çok et ve peynir çeşidi bulunan sandiviçimi yiyordum, Joanne ise iki katlı hamburgerde karar kılmıştı. Sandviçimden koca bir ısırık alarak içeceğim ile mideye indirdim. " Eğer beyin tümörüm varsa hastaneye benim için sandviç getireceğine söz ver. " Ne!?!? Bunu neden söyledim ki ben şimdi. Joanne'nin gözleri kocaman oldu ve öksürmeye başladı. Ah, tanrım.
Elimi sırtına koyarak, " Sakin ol, iyi misin? " dedim. Tabiiki de iyi değildi. Yemeğini boğazında bıraktım. Bir elini havaya kaldırdı, diğer eliylede göğüsünü tutuyordu. Boğuk bir nefes arasında " Pekâlâ ben iyiyim. " dedi. Sonra eski haline geldiğinde yüzü ciddileşmişti.
" Sen kanser falan değilsin. " dedi.
" Evet öyleyim. " Bunu bir çırpıda söylemiştim.
" Öyle olsaydı semptomlar göstermen gerekirdi. "
" Semptomları olmayan bir kanser türü okudum. "
" Tanrı aşkına kanser olduğunu nereden çıkardın? "
Derin bir iç çekerek anlatmaya karar verdim. Sanırım bunu saklamanın bir anlamı yoktu. " Bak, bir kaç haftadır tuhaf davranışlar gösteriyorum. Ya da öyle gördüğümü düşünüyorum. Geceleri çatıya çıkıyorum. Etrafı izliyorum. Düşük frekanslı sesler bile o kadar net geliyor ki, normalde olsa ayırt etmem mümkün olmazdı. Hepsi bir ahenk içinde. Gözlerime kan oturuyor, damarlarım fazlasıyla belirgin bir hal alıyor, bunu hissediyorum. Ama kontrolüm bende olmuyor. Ya da kontrol bende oluyor bilmiyorum. " Gözlerimi Joanne'nin gözleri ile buluşturduğumda bana bakışının samimiyeti içime işledi.
" Scott, halüsinasyon falan görmüyorsun ya da kanser değilsin. Geceleri kalktığım sırada yatakta olmuyordun. Yine Brand, Carter ve Lucas ile buluşmaya çıkmışsındır diye endişelenmiyordum. "
Joanne
Hiçbir şey demeden arabadan aşağı indi. " Haydi biraz yürüyelim. "
" Ne yani? " diye sordum. İki kolunu başının üzerinde birleştirip gerinirken sıyrılan gömleğinden kasları belli oluyordu. " Beni böyle belirsizlik içinde mi bırakacaksın? "
" Hayır sadece biraz yürümek istiyorum. " Sabırsızlıkla inledim ve bana pis pis sırıtarak arabaya başını soktu. " Ne yani, hem konuşup hem yürüyemiyor musun? " Tam ağzımı açmışken yüzüme kapıyı kapatınca sırıtışı daha da büyüdü. Kapımı açıp ayağımı park alanına bastım ve kapıyı ardımdan kapattım. Sarı ışık saçan sokak lambaları yanmaya başlamıştı bile. Arabanın etrafını dolandım ve bana doğru uzanınca elimi ona verdim. " Tamam işte, yürüyoruz. Şimdi tam olarak anlat şunu... "
Scott bir elini sol kalçamın kavisinin üstüne koydu ve beni sımsıkı tutarak öptü, böylece cümlemin geri kalanını bana sonsuza kadar unutturdu. Geri çekildiğinde, zar zor kavrayabildiğim şeyler için şiddetli bir arzuyla ve hızlanmış soluğumla kalakalmıştım. Bakışları birkaç santim ötemde gözlerimle buluştu ve yumuşak sarı ışığın altında gözbebekleri yoğun bir siyah içerisindeydi. " Gözlerin? " tekrar konuşabildiğimde fısıldıyordum, geri çekilmek için hiçbir harekette bulunmadım. Kendimi ona daha çok yasladım.
" Gözlerim mi? "Alnı kırıştı ve gözlerini kırptı.
" Evet. " Daha iyi bakabilmek için yaklaştım ve hazır bu kadar yaklaşmışken onu öptüm, yumuşak alt dudağını emdim, sonra daha derine indim. İnleyip iki eliyle belimi sımsıkı kavrayınca bir keyif duygusu her yanımı sardı. Elleri aşağıya doğru kaymaya başladı ve aslında hiç durmasını istemediğimi fark ettim. Bir eliyle kalçamı diğer eliylede sırtımı kavramıştı. Beni havaya kaldırdığı sırada bacaklarımı beline doladım. Bu an hiç bitmesin istiyordum. Beni arabaya yaslayarak derinlere çekmeye başladı.
" Ihıhımm... " Sağ tarafımızdan gelen boğaz temizleme sesi ile Scott'u hemen iterek kafamı çevirdim. Jack Russell cinsi süs köpeğini gezdiren bir yaşlı teyze bize muzip bir bakış ile bakıyordu.
Ah, harika. Utançtan yanaklarımın patlayacağını düşünmeye başlayana kadar suratımın kızarıklığı arttı. Yüzümü Scott'un omzuna gömerek gülmeye başladım. Çok geçmeden o da bana katılmıştı. Derin gamzeleri ona ayrı bir tatlılık katıyordu. Alnına düşen bir perçem koyu renk saçı geriye attı ve sırıttı.
Gölün etrafını dolaşmaya başladık. Bir süre sonra karşımıza rüzgarın devirdiği bir ağaç kütüğü çıktı. Scott kütüğe yaslanırken, ben ata biner gibi oturmuştum.
" Yorucu bir günün ardından yapılan şekerleme kadar rahatlatıcıydı. Bence bu tür randevuları daha sık yapmalıyız. " Flört etmek hoşuma gidiyordu.
Yüzünde yorgun bir gülümseme ile gölde taş sektiriyordu. Elini çırparak yüzünü bana çevirdi. " Eğer sık yaparsak bunun bir anlamı kalmaz. " dedi.
Derin bir iç çektikten sonra, " Geri dönsek iyi olur. " dedi.
Scott
40 dakika süren sessiz yolculuğun ardından Joanne'nin oturduğu apartmanın önüne gelmiştik. İkimizde arabadan inmiştik. Kollarını boynuma dolarken ben de ona sarıldım. Bu bana çok iyi hissettiriyordu. Ve ona istediğim her zaman dokunabileceğimi düşündükçe normal biri gibi hissediyordum.
Arabaya yaslanarak Joanne'yi kendime çektim. Ağzı ağzımla buluşurken dudakları beni karşılıyordu. Ondan besleniyordum. Dudaklarından çenesine oradan da boynuna yöneldim.
Joanne
Nefesim gittikçe sıklaştı. Her öpücük, tenimdeki her dil fıskesi beni inanılmaz güzellikte yakıyordu. Bana dalga dalga verdiği sıcaklığı ılıklaştıran akşam rüzgârına minnettardım.
Dudakları aşağılara inerken tişörtümün yakasını çekiştiriyordu ve parmakları belimden yukarı çıkıyordu. Bu sefer kulağıma yönelerek, " Beni sakın bırakma. " diye fısıldadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OIRA
Mystery / ThrillerGecenin tatlı sesine kulak ver. Şehrin en yüksek binası Manado otelinin çatısında, onu içten içe yiyen fakat şehvetini arttıran, sebebini bilmediği his ile etrafı yepyeni bir ilgi ile süzmeye başladı. " Bu tahriş edici şehir ışıkları gecenin siyah...