愛 - 5

65 17 40
                                    

Zolita'dan.

Dediğim şeyle birlikte kaşlarını çatıp, bana delirmişim gibi bakan Leira'nın suratını inceledim.

"Ne? Zolita sen neyden bahsediyorsun?"

"Viola'nın öldüğüne inanmıyorum Leira."

Leira'nın hayretle irileşen gözlerine hiçbir tepki vermeden baktım. Bir iki adım geriye gidip başını iki yana sallarken bir yandan kavramaya çalışıyordu.

"Bu.. bu hiç mantıklı değil, Zolita. Bir şey mi biliyorsun?"

"Henüz tam olarak emin değilim.."

Bakışlarımı yere çevirip stresle dudağımı kemirdim.

"..fakat bir ipucu olmalı. Düşünsene, Viola ölmedi ve bir yerde alı koyuluyor. Bizden yardım bekliyor olabilir Leira. Beni anlamalısın."

Sona doğru sesim kısılırken ona doğru yaklaşıp ellerimi omuzlarına yerleştirdim. Benim gibi düşünmeliydi.

"Zolita.. onu özlediğini biliyorum. Ama o öldü. O gerçekten öldü Zolita."

Başımı iki yana sallarken gözlerim yaşlar yüzünden yanmaya başlamıştı. Ellerimi yavaşça omzundan indirirken hayal kırıklığı ile derin bir nefes bıraktım. Sesindeki o şefkatli tınıyı duymuştum, bana inanmıyordu. Bir dakika sonra dikleşip toparlandım.

"Pekala. Hepimiz kendi bildiğimizi okuyacağız o halde. Ben gidiyorum. Sakın bundan diğerlerine bahsetme. Özellikle de Renalyn'e."

"Ne? Nereye gidiyorsun? Tanrı aşkına Zolita! Aklını mı yitirdin? Hey!"

Adımlarımı sıklaştırıp dediklerini duymazdan geldim. Bir süre sonra söylenmekten vaz geçip içeriye girecekti elbette. Caddeden sağ tarafa dönüp yürümeye devam ettim. Olay yerine gidip etrafı incelemeyi planlıyordum. İlla ki bir ipucu vardı. Bizim veya polisin gözden kaçırdığı bir şey, mutlaka olmalıydı. Olmak zorundaydı.

Dişlerimi sıkıp soğuk hava karşısında titrememeye çalışarak bir süre daha yürümeye devam ettim. Pekala, görünüşe göre bu konuda yalnızdım. Bana Leira bile inanmıyorsa diğerleri hiç inanmazdı. Delirdiğimi düşünmelerini istemiyordum. Delirmemiştim. Sadece.. sadece bu kadar kolay olmamalıydı. Birini öldürmek, ölmek, buradaki yaşamından ayrılmak bu kadar kolay olamazdı.

"Kahretsin."

Mırıldanarak yolun ortasında durup iki elimle başımı yanlardan tuttum. Çok düşünmek yine kafamı ağrıtmıştı. Fakat buna engel olamıyordum. Viola'nın buralarda bir yerde hala yaşıyor, hapsedilmiş olabilme düşüncesi beni yiyip bitiriyordu. Gerçekten delirmeye mi başlamıştım yoksa?

Bir bedenin bana çarpması ile tökezledim. Başımı kaldırmadan hemen önce aldığım koku ile duraksadım. Görüşüm bulanıklaşmış, dengemi yitirmiştim. Kiraz kokusu.

"Özür dilerim, iyi misiniz? Hey, gerçekten özür dilerim.. beni duyuyor musunuz?"

Görüşüm netleştiğinde birkaç kez gözlerimi kırpıştırdım. Karşımda durmuş, endişeyle bana bakan genç adama baktım.

"Ah, duymadım. Üzgünüm.."

"Sorun değil, benim hatamdı. İyi misiniz? İyi görünmüyorsunuz.."

"İyiyim, teşekkür ederim."

Aklıma tekrar Viola gelince duruşumu düzeltip kararlı adımlarla hızla uzaklaşmaya başladım. Arkamdan beni izlediğini hissediyordum.

O lanet olası yere gelmiştim. Görünüşe bakılırsa kimse yoktu. Ellerimi ceplerime sokup gayet rahat bir tavırla içeriye doğru yürüdüm. Kilitlenmemiş kapıyı tekmeyle açıp çıkan gürültüyle suratımı buruştururken içeriye girdim. İçerisine hafifte olsa hala kan kokusu hakimdi. Düşüncelerime hakim olmaya çalışırken yürümeyi sürdürdüm. Aklımdan kulaklıktaki konuşmalarımız ve o gün geçiyordu.

"Hazırsan, harekete geç Vio."

"Tamamdır."

"Nasıl gidiyor Renalyn?"

"Kameralara erişebilmeye çalışıyorum ve.. tamam. İşte oldu. Tam sağındaki koridorda üç adam duruyor. Silahlı."

"Onu duydun. Dikkatli ol."

Ayağımla yerde ritim tutarken sabırla beklemeye başladım. Bu işi başarırsak, bizim için fazlasıyla karlı olacaktı. İçerideki pisliklerden de temelli olarak kurtulmuş olacaktık. Bir dakika sonra arabadan inip, etrafı kolaçan eden Yuni'nin yanına doğru ilerlerken kulaklığımdan gelen silah sesleri ile durdum. Silah sesleri bittikten sonraki adım sesleri.. Bir bedenin yere düşüş sesi.. Ve bağlantı birden koptu.

"Viola, Viola bizi duyuyorsan cevap ver."

"Viola?"

"Hat kesildi.."

"VIOLA!"

Polislerin etrafta bıraktığı eşyalara takılınca gerçekliğe döndüm. Ayağımla önüme çıkan şeyleri kenara itip ilerledim. Renalyn'in kör nokta dediği konuma gelince durdum. Yere eğilerek yürümeye devam ederken bakışlarımı etrafımda gezdirdim. Mutlaka atlanılan bir şey olmalıydı.

O gün Viola'nın ne giydiğini düşünürken ayağıma çarpan metal ile duraksadım. Bir adım geriye atıp yerdeki metal parçasını elime aldım. Bir küpe arkasına benziyordu. Adımlarımı aynı yönde atmaya devam ederken kan kokusu artmıştı. Mide bulantımı bastırmaya çalışarak yürüdüm. Kapkaranlıktı. Bu yüzden elimi duvar olduğunu düşündüğüm yere yasladım. Yaslamamla bir "klik" sesinin çıkması bir oldu. Kendimi birdenbire bir dolabın içerisinde bulmuştum. Ya da oda mı demeliydim? Önümdeki kapağı ittirip açarken derin bir nefes verdim. Evet. Para kasasındaydım. Bir oda büyüklüğündeki para kasası.

Hemen yanımda ise tanıdık bir koku yayan giysi yığını vardı. Ne tepki vereceğimi bilemezken yere çömelip titreyen ellerle giysileri kucağıma çektim. Kurumuş kanla kaplı tişörtü alıp burnuma götürürken kiraz kokusunun ciğerlerime dolmasına izin verdim. Gözlerimden yaşlar boşalırken gülüyordum. Bulmuştum. Aradığım ipucunu bulmuş sayılırdım.

"Bekle beni Viola. Her neredeysen, bekle beni."

"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
𝐀𝐋𝐑𝐄𝐀𝐃𝐘 ㄔ idle Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin