#4

87 9 9
                                    

Hayley uykulu gözlerle bana bakıyordu. Dylan'ın eşyaları arabasına koymasını bekliyorduk kapının eşiğinde.

Nereye gideceğini o da bilmiyordu, onun için endişelenmekten kendi halimi fark edememiştim.

Tekrar ayrı kalacaktık, öyle mi? Bu kez yaşadığını bile bile ondan ayrı uyuyacaktım yani?

Ağlamamak için çok sıkıyordum kendimi. Onu daha fazla üzmek istemiyordum. Madem yalnız kalmaya ihtiyacı vardı, kalmalıydı.

Onu şimdiden özlemiştim.

Dudaklarımın titremeye başladığını gören Hayley, kolumu okşadı. Umut vermek istercesine gülümsedi ve buruk bir şekilde gülümsedi bana.

"Biliyorsun, iyi olacak. Biliyorsun, değil mi?"

Derin bir nefes alıp başımı onaylarcasına salladım.

"Her zaman daha iyi olur. Ama, daha iyisi olmadan önce hep en kötüsü olmak zorundadır." dedi ve Dylan'ın yanına ilerledi. Dylan baygın ama ciddi bakışlarını ablasına çevirdi. Ona karşı hep açık olmuştu, her zaman beraberlerdi. Bu, onların da ilk ayrı kalışı olacaktı.

Bilirsiniz, şey dışında. Dylan'ın...bilirsiniz.

Bir süre konuştular, ne dediklerini duyamıyordum. Ciddilerdi, ikisi de.

Hayley dudaklarını ısırdı, ve parmak ucuna yükselip Dylan'ın boynuna sarıldı. O da ağlamamak için zor tutuyordu kendini, biliyordum. Dylan o denli sıkı sarılıyordu ki, bu mesafeden görebiliyordum kollarındaki damarların belirdiğini.

Yutkundum. Nova 'nın bacağıma sürtünüşüyle toparladım kendimi. Hayley 'in dediği gibi, iyi olacaktı.

Hayley ile vakit geçirmeyi seviyordum. Bulunduğu ortamı her zaman güzelleştirir, sizi mutlu etmenin bir yolunu bulurdu. Onunla mutlu olamayacak kadar mutsuzsanız, sizinle beraber mutsuz olurdu. Dünyanın en leziz kahvesini yapar, her daim gardenya kokardı.

Dylan ablasından ayrılıp bana yöneldi. Kafasındaki lacivert bere ve sabah ayazında sırtına geçirdiği deri kahverengi ceketiyle kendine fazla özenmeden bile çok çekici görünüyordu.

Sabahın 4:30'unda bile.

Gözlerini gözlerime kenetledi ve ellerimi avuçları içine alıp öptü.

"Sana bir şey söylemeye yüzüm yok, Jas." dedi.

Omuz silktim.

"Sen iyi ol, yeter." diyebildim.

"Seni şimdiden özledim. Düzeleceğim. Tekrar mutlu olacağız." Sarıldı ve yüzünü boynuma soktu.

"Söz veriyorum, Yaseminim. Söz veriyorum." Defalarca tekrarladı sözünü, defalarca.Her tekrarından sonra öptü boynumu,ta ki sesi titreyip kendini susturmak zorunda kalana kadar. Burnunu çektiğinde ben de kendimi daha fazla sıkmadım. Gözlerimi yumup kendimi onun varlığının tadını çıkartmaya zorladım.

Kim bilir kaç gün daha alamayacaktım kokusunu.

"İyi ol. Lütfen. Sadece...iyi ol. Seni bekliyor olacağım."

"Söz veriyorum. Söz. Söz veriyorum, aşkım."

Sonunda kızarık gözleri gözlerimle buluştuğunda, benden bir adım uzaklaştı. Arabaya bindi, Hayley ile ikimize baktı ve...

Gözden kayboldu.

Dylan gittiğinden beri odada boş boş yere bakıyor, konuşmak için tek tük konular açmaya çalışıyor ama sohbeti ilerletecek kadar enerji sarf edemiyorduk. Saat 5 olmuştu bile.

3 saat sonra dersim vardı, ama sikerler, gitmeyecektim.

"Pekala... " diyerek böldü sessizliği,Dylan'ın renkli ablası Hayley. "Ben uyuyacağım. Uyumak istersen, Dylan kadar iyi bir dost olamasam da yanıma kıvrılabilirsin." dedi Hayley, omuz silkti ve gülümsedi.

Onunla bu denli yakınlaşmış olmamız beni gerçekten çok sevindiriyordu. Türkiye'deki öz ablam kadar yakındı bana, hatta öyle ki Defne'ye anlatmadığım çoğu şeyi Hayley'e anlatırken buluyordum kendimi.

Gülümsedim. "Çok isterim.  Abla."

Abla kelimesini Türkçe söylemiştim, Hayley bir cadıydı ve çoğu dili anlayabiliyordu. Hiç öğrenmemiş olmasına rağmen. Abla demiş olmam onu mutlu etmiş olacak ki, gözleri parladı.

Kıkırdadı. "Kız kardeş." dedi.

Kahkaha patlatmama şaşırdı, kelimeleri anlıyor olsa da doğru konuşamıyordu. Daha doğrusu, günlük hayattaki gibi kullanamıyordu kelimeleri, diyebilirdim.

"Ne?" dedi, o da benimle gülmeye başladı. Ama bir açıklama bekler gibi bakıyordu.

"Daha çok şey kullanırız, kardeşim. Onu da çok kullanmayız, ama kız kardeş'ten fazla kullanırız. Neyse. Ne istersen onu de, abla."

"Hı. Kız kardeş." dedi. "Bu daha çok hoşuma gitti. "Kızz kardejj."

Gülmeye başladık ikimiz de. Öyle bir gülmek ki, Hayley koltuktan yere düşmüştü, ve buna gülerken domuz sesi çıkartmıştım. Kahkahalarımız ikiye, üçe katlanıyordu.

Halimize bakın. Büyük bir boşluğu doldurmaya çalışıyorduk ikimiz de.

Üstelik o gideli daha yarım saat olmuştu.

Talking in Whispers//Dylan o'Brien #3Where stories live. Discover now