wicked games

1K 57 46
                                    

hafif aralamış olduğu perdenin kenarından ay ışığının aydınlattığı yola baktı tekrardan, kafasını arkasındaki duvara yaslamıştı ve elindeki viski bardağını sıkıca tutuyordu. gecikmiştin, dakikalar değil, saatler geçmişti gelmen gereken saatin üzerinden.

bardağının dibinde kalan yudumluk viskinin boğazını yakmasına izin verdi eren, telefonunu aldı ve attığı mesaja baktı tekrardan.

aynı saatte, aynı yerde demişti.
gecesinin 2'si, ve eviniz anlamına geliyordu bu.

kendisi buradaydı ama sen yoktun, buna rağmen beklemeye devam ediyordu seni.

hayal kırıklığıyla elindeki boş bardağa dikti gözlerini, sensiz o kadar da keyfi çıkmasa da içmesi gerektiğini düşünüyordu. yenilemek için uzaklaştı camın önünden, masanın üzerinde bıraktığı şişeye doğru ilerledi.

buraya en son gelişinin üzerinden çok geçmemişti, iki gün önce de buradaydı, dört ay önce de. bu evi seviyordu, yatağında senin kokun vardı, duvarlarda seninle olan resimleri duruyordu, buraya geldiğinde ona öğrettiğin yemekleri yapıyordu hâlâ.

uzun zamandır seninle yemiyordu o yemekleri, uzun zamandır seninle uyuyamıyordu, resimlerinize bakmak dışında yüz yüze göremiyordu bile seni.

ayrılan kişi kendisi olmasına rağmen en çok acıyı o çekiyordu, her şeyi kendisi yapmıştı ve yaptığı yapıyı yıkan, o yapının altında kalan kişi yine kendisiydi.

baş ağrısı kendini göstermeye başladığında derin bir nefes aldı, daha kötü günleri de olmuştu ama açık ara farkla, en kötüsüydü bugün eren için.

eren, kapıdan gelen kilit sesiyle olduğu yerde kalırken masanın üzerine bıraktı bardağını, "geç kaldın." diye mırıldandı sana bakmadan.

"işlerim vardı." topuklularının sesi odada yankılandı, birkaç saniye sonrasında sessizlik oluştu tekrardan.

doldurduğu bardağını eline aldı, sana bakmak için kafasını çevirdi ve gördüğü manzara karşısında bir anlığına nefes alamadığını hissetti.

kırmızı kadife bir elbise, daha önce kimsede bu kadar güzel görünmemişti.

geç kalma sebebini daha iyi anlıyordu şimdi, arkadaşların ve sevgilinle güzel bir gece geçirmiş olmalıydın.

"kim bıraktı seni?" yanından geçip mutfağa doğru ilerlerken, öylesine sormak için sorduğu sorusuna bir yanıt vermedin; verseydin de cevabını umursayacağını sanmıyordun hiç.

"amacın ne senin, eren?" bir adım daha atmasına izin vermeden bileğinden tuttun, sesin olduğundan daha sert çıkmış olmalı ki kaşları çatılmıştı.

"bunu daha önce dile getirdiğimi hatırlıyorum y/n." bileğindeki güçsüz parmaklara indirdi bakışlarını, ne kadar güçsüz olsan da eren'in üzerindeki etkin tam tersiydi, bambaşkaydı.

"yani, beni istiyorsun?"

"evet, seni istiyorum."

cevabına karşılık, histerik bir kahkaha attın, tekrar gülmemek için dudaklarını birbirine bastırırken, o sessiz kalmayı tercih ediyordu.

"beni istiyorsun ama beni terk ediyorsun, hem de tekrar ve tekrar."

eren devamının geleceğini bildiğinden tek kelime dahi etmemiş, gözlerinin içine bakmayı sürdürmüştü.

"komik olma, sen sadece çektiğim acıyı görmek istiyorsun. ben ise, sadece sevgini görmek, hissetmek istedim."

adamın bileğini rahat bıraktın, gözlerinde hazır bekleyen yaşları sildin ancak yüzündeki tebessüm, sabit kaldı. o ise tepkisizdi.

my dear melancholy | eren yeager Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin