BÖLÜM 1

80 6 29
                                    

Merhaba sevgili watpad okurları yeni bir kitapla buradayım. Hali hazırda devam etmekte olan "Sana Veda Etmedim" i de yazmaya devam edeceğim inşallah. Haftalık olarak yeni bölümler yayınlanmaya devam edecek. Sözü hiç uzatmak niyetinde değilim. Hayatın günlük rutinlerinin koşturmacası içinde boğulacak gibi olduğum bir anda tekrar yazmak istediğimin ayrımıyla işte buradayım. "Bismillahirrahmanirrahim" diyelim ilhamımız yazma fırsatımız ve okuyucumuz bol olsun inşallah 🤲

Giriş 🍀💝

İnsanlar görüntüleriyle karşılanır konuşmalarıyla uğurlanırlarmış. Bu işte bir terslik var cihetinde ben, vücudumun genişliği kadar geniş bir gönülle hastalarımı karşılarken onlar fikirlerinin ve bakışlarının dar ağacında beni idam ediyorlar.

Az evvel odamda bulunan hasta iç sesim gibiydi. Bana, "Şu halinle inandırıcılığın olduğunu mu sanıyorsun" diyordu adeta gözlerinde ki o imalı bakışlarla. Ona verdiğim diyet listesi ve tavsiyelere muhtemelen bir kaç gün uyacak ve şu listenin işe yarar bir yanı olsaydı kendisine faydası olurdu deyip bırakacaktır diyeti. Bunun için de beni suçlayacak tabiki. Onun gibi sadece gözleriyle değil sözleriyle de yüzüme vuran bir çok hastamdan biliyorum... Aralarında iyi niyetliler de oluyor meraklılarda. Eşref saatimse ve anlattığım takdirde beni anlayacağını düşündüklerime konuşmayı tercih ediyorum. "Size de bir sürü kan testi yaptık kilo artışına sebep olan hormon bozukluğu vs altında yatan başka bir sebep varmı diye? Benimde hormon bozukluğum var tedavi oluyorum." Anlamak isteyen hak veriyor kesinlikle ve ben kendimi temize çıkarmış olmanın rahatlığını yaşıyorum. Bu müthiş bir duygu... Yalan söylediğim kısmına artık vicdanım tepki vermeyi bıraktı.

Bir müddet bu duygu ile kendimi iyi hissedip sonra kelin ilacı olsa başına sürer, terzi kendi söküğünü dikemez miş gibi atasözlerini iç sesime cevap niteliğinde söyleyip bu defa gerçek bir diyete niyet ediyorum.

Hastane dışında daha mutluyum özgürüm çünkü. Odamın kapısında yazan diyetisyen alnım da yazılı değil ya. Yıllar varki büyük bir savaşın içindeyim. Lakin hep mağlup tarafta kalmak yeterince yorucu...

Her şeyden kaçtım ama hepsinden çok bıktığım bu kilolardan kurtulamadım.
Bütünün parçası olduğumuz söylemleriyle kafam öyle meşgul ki bu ara. Ama kendimi sabote etmekte ki kabiliyetim ile bu bütünü yine geniş bedenimle özdeştiriyorum. Bütün de kapladığım yer için suçluluk duyarak. Varlığımı bir fazlalık gibi hissetmek çok can yakıcı. Bunun sebebi sevilmemek mi? Her yerde bilbordlara yazılmış gibi karşıma çıkan kendinizi sevin deyişi de ayrı bir saçmalık. Tabiki seviyorum kendimi kim sevmez ki? Amma ve lakin hani karşıdan görüldüğün halini hayal etmek yokmu? Buna hiç gelemiyorum. Karşımda ki ile empati yapmaktan yorgun düşüyorum. Ona hak vermemek mümkün değil! Her neyse ben sempatiye de empatiye de veda ettim artık...
İçinde bulunduğum bu yuvarlak dünya ile yuvarlanmaktan başka bir seçim hakkım yok şimdilik. Sonra ne yapacaksam, uzaya çıkacağım sanki. Nerede kalmıştık bütünün parçası mı demiştik. Evet evet kocaman bir pastadan ayrılan kocaman bir yaş pasta dilimi...

Evet işte bunun gibi şeyler kimse konuyu dağıttığımı söyleyemez... Bu hikaye bittiğinde bir matruşka vereceğim elinize... Kat kat sarıp sarmaladığımız, iç içe geçen birbirinin alanında birbiriyle bağlantılı iyi veya kötü bilmiyorum işte. Çünkü iyi ve kötüyü insanlık dünyasında keskin bir çizgi ile ayırmak çok güç hatta imkansız. Hiç kimse masum değil ve hiç kimse günahsız değil. Dünyada yaşamak demek masumiyetimizi kaybetmek demek olsa gerek.
Evet bütün demiştik değil mi işte bu
bütün geçmişten günümüze ve geleceğe akan bir nehir gibi... Her şey enerji anlamında birbirine bağlı ve devamı  olduğundan atalarımızın deneyimleri duyguları da bize geçmis oluyormuş. Şu işe bak şimdi, peki benim sırtımda ki yükler ne olacak acaba, ya bu kilolar. Bunları kim bıraktı bana. Ne kızıyorum şu geçmişime.  Atam dedem benimi düşünecekti ben kendimi düşünmezken deyip kestirip atıyorum ama yok, ben lanetlendim biliyorum!

Diyetisyen değil psikolog mu  olsaydım belki o yönden çare olabilirdim kendime diye düşünüyorum bazen. Psikoloji çok popüler oldu şu son yıllarda. Muhtemelen covit süreciyle insanlar evlerine kapanınca ister istemez iç seslerine de kulak verir oldular. O hiç susmayan iç seslerini dinlemek ne zor şeydir en iyi bilirim.  Bu sürecin en güzel yanıda üniversitelerin eğitimini online olarak halka açması. Sertifikaların cazibesi öyle çekici ki... Bir kaç kurs bende aldım. Lakin benim derdim ölçülerimin büyüklüğü
olduğundan hiçbir sertifika ilaç olmadı. Beni ameliyat etmeyi kabul etmeyen o cerrahtan sonra ise kimsenin kapısını çalma cesaretini kendimde bulamadım. Eğitimden eğitime koşan arkadaşımda benim için yeni bilgiler var mı merak ediyorum. Yürüyüş yapmak istediğim için hastaneye gidip gelirken araba kullanmıyorum. Ancak bu şekilde vakit bulabildiğim bir etkinlik oldu çıktı bu yürüyüş. Yürürken konuşmak beni zorlasada zamanın nasıl geçtiğini eve ne ara geldiğimi anlamadan yolum tükeniyor. Bu hayatı oyalanarak yaşamak dışında bir karım var mıdır acaba diye sormadan edemiyorum çoğu zaman...

Sesimin en şakrak en şen tonunda, "Alo Hayrişim!" diyorum açtığının işaretini anladığım an onun alo demesini bile beklemeden. Hayrişim dememden pek hoşnut olmadı gibi! Nasılsın diyorum önce bir hal hatırını sormak babından. İyiyim diyor iyi olur tabi istediği her şeye sahip en kıymetlisi mutlu olduğu bir bedeni var. Benim için neler biriktirdin diyorum açık söyleyim denize düşen yılana sarılır misali benimkisi. Niye mi çünkü sesinde ki git başımdan alt yazısını okumamak için ciddi his engelli olmak lazım. Ama konuştukça ortam ısınıyor bana kilo sorunumun muhakkak bir travması olduğundan bunu bulmam ve dönüştürmem gerektiğinden bahsediyor. Bunu duymuştum ama şimdi elime kazma kürek alıp eskiyi mi eşip duracağım. Hem ben ne çektim o günleri atlatana kadar. Bu hiç hoşuma gitmiyor. Beni ikna etmek için konuşuyor da konuşuyor onu böyle heyecanlı ve inanmış görmek iyi geliyor bana. Bunu gerçekten benim iyiliğim için mi istiyor yoksa deney mi yapacak üstümde diye bir şüphe düşüyor içime. Ne lüzumsuz bir his! Beni sabote eden bir iç sesim olduğuna emindim ama bu defa kesinlikle kulağından tutup dışarı atılmalıktı bu ses. Uzun uzun anlattı. İkna olduğumdan emin olduğunda bu defa onun iç sesi onu rahat bırakmamış olmalı ki bir psikologtan yardım almak zorunda olduğumu anlattı,  eve geldiğimi kapatmak istediğimi söyleyene değin. Nefes nefese kalmıştım yine. Kendimi zorla içine sığdırdığım korselerden kurtulup kan ter içinde kalmışlığımla duşa girdim. Eski travmalar kilo almaya başladığım zamana denk gelen olayları hatırlamaya çalışıyordum. Bu yemek yerken TV izlerken her an aklımdaydı. Hangisini seçmeliydim. Ertesi gün işten çıktığımda bir psikologa gitmeyi kafama koymuştum artık. Hastanede ki psikologa gitmektense direk honi takıp gez daha iyiydi. Bunları psikologlo konuştuğum da bana paranoya yaptığımı söyleyebilir. "O zaman gel sen yaşa benim hayatımı!" diye çatmak istiyorum. Bayan psikolog olmaz ona gidemem bana nasıl baktığını görebiliyorum. Erkek psikolog ta ise bana acıyarak bakması garanti. Acınmak istemiyorum küçük görülmek istemiyorum. İstatistiklerine veri olmak istemiyorum. Bu kiloları hiç istemiyorum. İnsanın kendisinden nefret etmesi kendi bedenine düşman olması ne kadar ağır bir yük bunu yaşamayan bilemez. Bu kadar serzenişle yine gözlerimden ateş püskürüyor olmalıydım. Son olarak erkek psikologta karar kıldım.
Randevusuz olmazdı tabi. Bilgisayardan bölgede ki klinikleri özel psikologları taradım. Aklımda ise derdimi nasıl anlatacağımın provası. Geçmiş travmalar tavuk gibi bağır çağır kaçışmaya başlamışlar bense kümese dalmış tilki gibi önüme gelene atlıyordum... Onların hemen oracıkta boğazını sıkıp bırakmalıydım gelincik gibi. Ah ne iyi olurdu...

PERSONAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin