Kovalamaca

1 0 0
                                    

             Eve geleli iki saat olmuştu. Yorgundum, yemek yemiştim ve dinlenmek için odama çıkmıştım. Yorganıma sarılmış, perdem açık dışarıyı seyrediyordum. Yoksa çok mu abartıyordum? Evet, kesinlikle.
Aşağı indim, Sinan henüz yeni gelmişti, oturma odasında televizyon izliyordu. Geçip yanındaki büyük koltuğa uzandım. Bana bakmaya başladı. Kalktı ve yanıma oturdu. Anlamadım, kollarıyla beni sardı ve geri bıraktı, hizama eğildi ve "neler oldu orada?"

Şaşırmıştım, ne kadar kötü görünüyordum? Sarılmaya ihtiyacım olduğunu gösterecek kadar? Kız kardeşini yıllar önce kaybetmiş biri, kardeşini arıyor işte.."

"Peki nerde tutuldun, neler oldu?

"Hatırlamıyorum ama sadece bir şey hatırlıyorum"

"Ne hatırlıyorsun?"

"Tuana'yı.." Durdum. Onu bırakamazdım. Oraya geri dönmeliydim.

"O kim?

"Orda bırakamayacağım kişi" Cevabımı duyunca delirmişim gibi baktı. Kalktım.

"Onu bırakamam! Gitmem gerek!"

"Hayır!" Bileğimden tuttuğu gibi kendine çekti.

"Olmaz! Sen gidince Sude'nin ne hale geldiğini görmedin! Tekrar ona bunu yaşatamam!" Canı yanıyordu, bu belliydi. Benim de bir an onu bu halde görünce canım yandı. Hem öfkeli hem de üzgün yeşil gözleriyle gözlerimin içine bakıyordu. Benden uzundu, aramızda bir yirmi santim vardı. Aniden başımı göğsüne yasladım.

"O zaman bana yardım et.."

****Yarım saat sonra****
Başım Sude ablamın bacağının üstünde. Gözlerimi dinlendiriyordum. Sude ve Sinan konuşup yalnızca Sinanın bana yardım edeceğini kararlaştırmışlardı.

"Rosa"

"Hm" Mırıldanarak söylemiştim.

"Yarın gidin, saat 9 oldu." Bişey diyemeden yorgunluğumu atma isteğiyle uykuya daldım.

YARDIM EDİN!
SESİM ÇIKMIYOR!
İMDAT!
SESİMİ DUYAN YOK MU?

KOLUM, AH!
ROSA!

Sıçrayarak uyandım. "Rosa..." sesin sahibini biliyordum. Oturma odasındaydım, karanlıktı, kafamın altında yastığım ve üstümde örtü vardı. Yastıktan kafamı kaldırdım, etrafa bakındım. Sinan ve Sude, nerelerdeydi? Yukarı kata çıktım. Sude ablamın yatağında birbirlerini sarmalamış uyuyorlardı. Yaklaştım.

"Özür dilerim, acelem var

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Özür dilerim, acelem var. Gitmem lazım" Uyudukları için duyamazlardı. Üzerime yarım kollu bir üst, altıma da pantolon geçirip belime ceketimi bağladım ve evden çıktım. Yürümüyordum, koşuyordum, nefesim kesilene kadar.
Bulunduğumuz kafeye geldim. Yıllar önce saldırıya uğramış, o zamandan beri girilmemiş bir yerden farksızdı. İçeri girdim ve bulunduğumuz yere doğru ilerledim. Kafama bir şey çarpmasıyla yere düştüm. Elim bir şeye deydi, hah! Telefonum! Elime aldım, kamerası patlamıştı fakat flaşı çalışıyordu. Etrafa göz gezdirdim, korkuyordum ama içimde bir umut vardı. Bulunduğumuz yerde kan izlerinden başka hiçbir şey yoktu. Neredeyse ağlayacaktım, bağırdım ama hangi kafayla.
"Buğra! Neredesin, burada mısın? Buğra!"
"Buğra!"
"Buğra!"
Yere çöktüm, avucumu ellerimin arasına aldım. Sertçe yumrukla yere vurdum, beni rahatlatmadı, canımı yaktı çünkü her yer cam parçacıklarıydı. Elime batan cam parçacıklarını çıkarmaya çalıştım. Biraz başardım gibi. Kalktım ve son kez seslendim.
"Buğra!"
Yoktu işte, gitmişti. Sonra kendimi geri getirildiğim alana doğru ilerlemeye başladım. Gittikçe üstüme daha çok korku bastırıyordu. Bu saatte bu korkunç alanda ceset görmeye hiç niyetli değildim. Adım attım, attım.. Vardım fakat eyvah. Orası boştu, gitmişti. Kendimi iki saniye sonra ters tarafa koşarken buldum. Korkum her şeyi bastırmıştı, ciğerlerim yanıyordu. Tek bildiğim şey daha önce sadece bir kez bu kadar hızlı koşmuştum, onda da köpek kovalamıştı. Arkamda bir şey var mı yok mu umurumda değildi, hatta bilmiyordum. Başım büyük beladaydı, buradan uzaklaşmalıydım. Çat! Yola atladım. Durmadım ama dursaydım araba ayağımın kemik bölgesine değil, direk bana çarmış olacaktı. Acı içinde bağırarak kendimi kaldırımdaki taşların üstüne attım. Araba durdu, yanıma koşarak geliyordu.

KoşturmacaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin