Wonderland Yolcusu Kalmasın

18 5 0
                                    

"Mingi onu da alıp harita odasına gel" arkadan birisi seslenmişti ama kim bilmiyorum. Mingi ne tepki verdi onu da bilmiyorum. "Hey hadi kalk. Kaptanı duydun" ayağa kalkıp elimin tersiyle yüzümü sildim. Kesin kulaklarım kızarmıştır. Mingi önce bana bakıp ardından küçük bir kahkaha atmıştı. "Yah kulakların kızarmış" diyerek gülmeye devam etti. Odaya gidene kadar gülmüştü. İçeri girdiğimizde içeride 6 kişi daha vardı. Hemen boş bir yere geçip oturdum ve kafamı eğdim. "Hey adın ne? Ben Yeosang, Kang Yeosang" kafamı kaldırdığımda melek gibi bir yüzle karşılaşmıştım. "Yunho, Jeong Yunho" Yeosang kocaman gülümseyip yerine oturdu. "Yunho sanırım neden burada olduğunu merak ediyorsundur, değil mi?" konuşan kaptandı.

Kısaca kafamı sallamakla yetindim. "Ben Hongjoong. Bu geminin, yani Desire gemisinin kaptanıyım. Bizler Wonderland'a gitmek için uğraşıyoruz. Aramızdaki birkaç kişi daha senin gibi farklı boyuttan fakat onlar yıllardır bu gemideler. Yeosang ve Wooyoung. Onlar aynı boyutta yetiştirme yurdunda yaşayan iki meraklı çocuktu yanıma aldığımda" ben... Ben... Ben zaman gezginleri tarafından mı kaçırıldım şimdi???? Başka boyuta... "Peki neden ben? Boyutumda bunca insan varken neden ben?" hala birçok şeyi anlamıyordum. "Şuan Wonderland'a ulaşmak için siyah fedora şapka takan adamdan ipucu almamız gerek. Bu ipucular genelde başka boyutta oluyor. Woo ve Yeo ile bu sayede tanıştım. Fakat son ipucu beklediğimden daha tuhaf ve saçmaydı" anlamsızca yüzüne bakıyordum. "Açıkça seni kaçırmamızı istiyordu" gözlerim sonuna kadar açıldı. "Nasıl yani??"
"Bak anlıyorum bu çok saçma ama Wonderland'a yani evinize dönmemizin tek yolu bu. Sonuç olarak ya isteyerek yada zorla bu gemide kalacaksın" demişti Hongjoong. Eğer zorla kalırsam kesinlikle bana zarar vereceklerdi. Ölmek istemiyorum.

"Hey Yunho biliyor musun Wooyoung gemiye ilk geldiğinde önce San'ı dövüp sonra gemiden atladı" hepsi gülerken bir kişi suratını asıp "Sadece 15 yaşındaydım ne yapayım" Yeosang daha çok gülüp "Ama gelmek isteyen sendin" dedi ve daha çok güldü. "Peki panik atak krizin sana sıkıntı yaratacak mı?" bunu yanımdaki kızıl saçlı kişi söylemişti. "Aslında çok nadir olan bir şey. Genelde 1 gün baygın kalmam sonucunda geçiyor" 1 gün demem ile hepsi '1gün mü?' diye bağırmıştı. "Ama sadece birkaç saat uyudun?" kafamı olumlu anlamda sallayıp "Evet çünkü evde her ihtimale karşı ilaç bulunduruyordum fakat zamanında alamadığım veya kimse müdahale etmediği için bayılıyordum. Burada siz müdahale ettiğiniz için vücudum kendini uyku moduna aldı." Mingi hiddetle kalkıp "Ölebilirdin ve cesedini bulacak kimsen olmayacaktı öyle mi?" bağırması ile korkuyla hareket dahi edemez oldum. Sadece ben değil. Wooyoung ve Yeosang da öyleydi. "Mingi sakin ol ve yerine otur. Sen Yunho. Bize yardım mı edeceksin, yoksa seni zindana mı kilitleyelim?" zindan kelimesini duyunca duyunca gözlerim sonuna kadar açılmıştı. "Yar-yardım edeceğim" cevabımla yüzünde memnun bir gülümseme oluştu. "O zaman hadi yemeğe" diye bağırdı birisi. Hepimiz odadan çıkıp tekrar güverteye indik. Kocaman bir masa hazırlanmıştı. Bizim inmemizle herkes masaya yerleşmeye başladı. Ta ki sadece ben ayakta kalana kadar. "Yunho gelsene, neden ayaktasın?" Yeosang'ın seslenişi ile tüm gözler bana dönmüştü ve bu aşırı rahatsız ediciydi. Kafamı eğip ellerimle oynamaya başladım. "Herkes önüne dönsün! HEMEN!" Mingi'nin sert sesi ile biraz daha korkup masaya oturmaktan vazgeçtim. "Şey.. Ben aç değilim" diyerek hızla odama çıktım. Kapıyı arkamdan kapatıp yatağımın yanına çökerek dizlerimi kendime çekip yaşadıklarımı sorgulamaya başladım.

Birkaç saat sonra -yani sanırım o kadar- sonra kapı çalındı ve içeri elinde tepsi ile Mingi girdi. "Jongho eve çok geç geldiğini söyledi. Açsındır diye yemek getirdim." diyerek tepsiyi masaya bıraktı ve sandalyeyi çekip oturdu. Gidip yanına oturdum ve hemen yemeye başladım. Aşırı açtım. Lanet olası patronum yemek arasına çıkmama bile izin vermemişti. "Yarından itibaren kılıç eğitimine başlayacaksın. Bir saldırı olduğunda en azından kendini koruman gerek" saldırı ve kılıç lafını duyunca yediğim lokma boğazımda kalmıştı. Kesinlikle bu gemide ölecektim. Sabahın ilk ışıklarıyla gözlerimi açtım desem yalan olur. Sabaha kadar geminin burun kısmında oturup 2 gündür yaşadığım olayları kavramaya çalıştım. Olaylar kavrayabileceğimden çok daha fazla karmaşıktı. Yanımdaki hareketlilik ile kafamı o tarafa çevirdim. Dün kaptanın yanında olan yanında olan ızın yapılı kişiyle karşılaştım. "Ne yapıyorsun burda bu saatte?" diye sormuştu. Küçük bir gülümseme ile "Yıldızları seyrediyorum" hafif bir kahkaha atıp "Ama yıldız geceleri olur ama sen sanki biraz gecikmişsin" demişti. Gülerek ona döndüm. Şaşkınlıkla bana bakıp "Sakın bana tüm gece burda oturduğunu söyleme" demişti. Omuz silkip önüme döndüm. Çıkardığı "hiiii" sesi gülmeme neden olmuştu. "Seonghwa hyung, Hongjoong hyung!!! Gemiden kaçan var!!! Alooo" gelen bağırtı ile ikimizde arkamıza döndük. Wooyoung benim odamın önündeki korkuluktan aşağıya doğru bağırıyordu. "Salak bu çocuk cidden. Neden bu kadar yaygara koparıyor ki?" çok geçmeden telaşlı Hongjoong göründü. Ardından da diğerleri. "Mingi gemide her yere bakın, San çabuk Seonghwa'yı bul" diye bağırmıştı. Yanımdaki kişi derin bir iç çekip "Hongjoong gereksiz telaş yaratmayın. Yunho'nun kaçtığı felan yok, burda yanımda" ani bağırışı ile afallamıştım. "Bana bak Woo salağı eğer gemiyi birdaha gereksiz telaşa sokarsan delik deşik ederim seni" Mingi Wooyoungu tehdit ederken bizde önümüze dönmüstük. "Bu arada ben Seonghwa, dün söylemeyi unutmuşum" ona sadece gülümsemekle yetindim. "Seonghwa bir baksana buraya" arkamızdan gelen ses ile kafamızı oraya çevirdik. Gelen Hongjoongdu. Seonghwa kısaca kafa sallayıp yanına gitti. Önüme dönüp dizlerimi kendime çekerek manzarayı seyretmeye başladım. Buraya alışmam gerekti ama nasıl olacaktı hiçbir fikrim yoktu. Burası çok kalabalıktı. Ve ben kalabalıktan nefret ederdim.

Omzumda hissettiğim eller ile kafamı oraya çevirdim. "Kılıç dersi için hazıe mısın?" kısaca kafamla onaylayıp yerimden kalktım. Peşinde giderek güverteye indim. Birsürü kişi vardı burada ve bu çok rahatsız ediciydi. "Seonghwa hyung biz dümen kısmında çalışacağız. Yardım için Jonghoyu mu istersin Sanı mı?" rahatlamıştım. En azından kimsenin bizi görmeyeceği bir yerde çalışacaktık. "Hadi ama ikisininde birbirinden kötü olduğunu biliyorsun Mingi. Jongho bir vursa 3 gün ders iptal oluyor. San desen kolay şeyi en zor yoldan öğretiyor" Mingi umutsuzca kafasını sallamıştı. "Bana onunla ilgilenen diyen sizdiniz hyung. En azından kendini savunmayı bilmeli" Seonghwa derin bir nefes verip "Tamam bu günlük böyle olsun" demişti. Mingi kafasını sallayıp bana döndü. "Beni takip et" dedi kısaca. Geminin dümen kısmına çıktık.

Neredeyse sadece biz vardık. Mingi elindeki kılıcı elime verdi. Bir kılıca bir de Mingiye baktım. "Sadece kendini koru, asla saldırma. Saldırırsan zararlı çıkarsın" demişti. Kafamı sallayarak onayladım. Birden atak yapmaya başlayınca afallayıp yana doğru kaçındım. "Kaçma, kılıçla koru kendini" diyerek tekrar yavaşça atak yaptı. Bir süre hem anlatıp hem de gösteriyordu. "Kılıcı biraz daha yukarıda tut" zor olsada elimden geldiğince çabalıyordum. "Karşındaki sana saldırınca ya boynunu yada gövdeni hedef alır. Çünkü--" aniden susup bir yere bakmaya başladı. "Siktir!!" diyerek güverteye bakan trabzanlara ilerledi. "Park Seonghwa derhal siper alın. Sancak tarafında düşman göründü!!!" diyerek bağırdı. Arkamı döndüğümde yakınlarda bir gemi vardı. Gemideki herkes telaşlanmış ve ordan oraya gitmeye başlamıştı. Mingi kolumdan tutarak beni aşağıya odama kadar sürükledi. Beni içeri itti "Sakın ben gelene kadar çıkma odadan" dedi ve kapıyı sertçe çekerek çıktı. Şaşkınlıktan bir şey diyememiştim. Bir yere oturup beklemeye başladım. Aniden kapının kırılırcasına açılmasıyla ayağa fırladım. Gelen kişiyi gemide hiç görmemiştim. "Vay vay Kim Hongjoong gemide ne mücevherler saklıyormuş da haberimiz yokmuş. Kılıcını savurduğun da kaçmak isterken koluma isabet etmişti. Yere düşünce geri geri ilerlemeye başladım. Ta ki sırtım odanın duvarına denk gelene kadar. Karşımdaki adam şeytanice gülüyordu. Soğuk metali boynumda hissetmem ile nefesim düzensizleşmeye başlamıştı. Kriz geçirmek üzereydim. Kesin ölecektim. Adam kılıcını havaya kaldırmıştı. Ben ise sıkıca gözlerimi kapatıp ölmeyi bekliyordum...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 12, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Pirate KingsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin