3.Bölüm: Sessizliğin içindeki çığlık

73 69 0
                                    

Ne bir masalın içindeydi, ne de bir prensesti. Ne oyun vardı, ne de senaryo. Ne kahraman karakterler vardı, ne de ona sadık arkadaşları. Burası acı gerçeklerin olduğu bir yerdi. Zorlukların, kötülüklerin, acımasızlığın, dört bir yanını ateşlere mahkum bırakılmış, insan karakterleri, ahlaklarının yerde süründüğü, merhametin yoksun kaldığı bir yerdi...

***
Dışarı çıktığım zaman artık zerre zevk alamıyorum. O eski neşe yerini umutsuzluğa kapılarını açmış, mutluluk, kapılarını sonsuzluğa kapatmış, açmaya da istekli değil. Havanın kokusu bile değişti. Nefes aldığım zaman mutluluk duyarken, şimdi kendimi mutsuz hissediyorum. Kendimi bir bütün olarak göremiyorum. Parçalarım etrafa dağılmış, daha da birleşmiyordu. Adeta bir puzzle gibiydi. Ve o puzzle'ın  bazı parçaları kayıptı.

Bir puzzle oyunu gibiyiz aslında. Bir parçası mutluluk bir parçası hüzün, bir parçası korku, bir parçası kalbimiz, bir parçası beynimiz, hakim olamadığımız duygular...

......

Okulumu o kadar çok özlemiştim ki bir an önce oraya gitmek istiyordum. Bunca yaşadığım şeylerin üstüne psikiyatrim ağır bir dönemden geçtiğimi, biraz olsun dinlenmem gerektiğini, kafamı toplamamın gerektiğini, birkaç ay okula gitmememin gerektiğini söylemişti. Gerçekten de biraz uzaklaşmam, en azından birazcık rahatlamam gerekti. Mutlu olmam lazımdı. Ama mutlu olmuyordum, olamıyordum. Derdimi anlatmak, boğazımda düğümlenen cümleleri başkalarına aktarmak, içimi dökmek istiyordum. İlgi istiyordum. En azından bir kişinin yanı başımda destek vermesini istiyordum. Herkes gibi anlaşılmak, varlığımı hissettirmek istiyordum. Kendim gibi olmak istiyordum...

Yatağımın üzerinden duran telefonum birden çalmaya başladı. Telefonu elime aldığımda arayanın sınıf arkadaşım Ekin olduğunu fark ettim. Ekin sınıfta en iyi anlaştığım kişilerden biriydi. Ve çok sadık bir arkadaştı. Bunca şey yaşamama rağmen hiçbir zaman yanımda olmaktan vazgeçmedi. Aksine, herkesten daha çok destek oldu. Hala çalmakta olan telefonumu açtım.

- Selam.

- Günaydın. O kadar uzun süre çaldı ki bir an telefonu açmayacaksın sandım.

Ben yine her zaman ki düşüncelerime dalıp telefonu açmayı unutmuştum.

- Yine her zaman ki bildiğin ben. Bir şeye daldığımda o an olan herşeyi unutuyorum.

- Bilmez olur muyum. Neyse seni şimdi bu sıkıcı cümlelerle keyfini bozmayacağım. Sen okula gelmeyeli 2 ay oldu. Gelmeyi düşünüyor musun? Özledik seni.

- O kadar oldu mu cidden? Biliyorsun benim karışık iç meseleleri. Biraz zamana ihtiyacım vardı sadece. Ama şimdi bende artık bu durumdan sıkılmaya başladım. Ve en yakın zamanda okula gelmek istiyorum Ekin.

- Biliyorum canım sadece sana takılıyorum işte. Bu geçen zaman içerisinde senin yanındaydım. Gördüm ne kadar zor bir durumdan geçtiğini. Az çok hissettim hep senin içinde kopan fırtınaları, kopuklukları. Sen kendini ne zaman iyi hissediyorsan o zaman gel Kardelen. Kimse senin elinden tutup zorla buraya getirmiyor, getiremez. O yüzden sen ne zaman kendini rahat, hazır hissediyorsan o zaman gel.

Ekin Dünyada tanıdığım en anlayışlı en nazik insan. Ayrıca çokta anlayışlı. Benim bu zorlu yolda en büyük destekçim. Herşeyden de öte biri o.

- Ben şuan kendimi hazır hissediyorum zaten Ekin. Artık hem sürekli burada kalmak beni daha da kötü yapıyor. Hatta okula Pazartesi bile başlayabilirim.

- Oh o zaman yaşadık desene. Sonunda kavuşabileceğiz sana. Yine dediğim gibi sen ne zaman hazır hissediyorsan o zaman. Bak bu arada biz seninle dinlenme sürecinde çok buluşamadık. Bugün saat 2 civarı bizim yerimizde buluşmaya ne dersin.

FısıltıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin