telefonumun ard arda çalması ile sonunda gözlerimi açabilmiştim. komodinin üzerindeki telefonumu elime alıp saate baktığımda saatin sabahın beşi olduğunu görmüştüm.
mırıltılarım arasından ufak küfürler de çıkardıktan sonra telefonumun ekranını açıp aramalara girdim. jisoo sabahın köründe neden beni arıyordu ki? jisoo'nun isminin üstüne tıklayıp telefonu hoparlöre aldım ve kafamı yastığa koyup gözlerimi kapattım.
"chaeyoung?"
telefonun jisoo tarafından açılması ile uykulu sesimle konuştum.
"neden sabahın beşinde beni arama gereği duyduğunu anlamış değilim açıkçası."
"aniden uyandım, ilk başta jennie'yi aradım fakat açmadı ben de canım sıkıldığı için seni aramak istedim. hadi kalk da biraz koşalım."
oflayarak jisoo'yu onayladıktan sonra telefonu kapatıp yavaşça yatağımda doğruldum. ayağa kalkıp gardrobumun yanına gidip üzerimi değiştirdim. ardından odamdan çıkıp tuvalete gittikten sonra elimi yüzümü yıkayıp evden çıktım.
jisoo ile evlerimiz birbirine çok yakındı. jisoo arada bir beni sabahları uyandırıp koşmak için dışarıya çağırırdı. bunu sürekli yapmaması için tanrıya yalvarabilirdim.
jisoo ile her zaman buluştuğumuz yere gidip oradaki bankta oturan jisoo'nun yanına oturdum. hava daha yeni aydınlanıyordu. jisoo elindeki telefonun ekranını açtıktan sonra saati kontrol edip ayağa kalktı.
"işe gitmemize az kaldı o yüzden kalk, uyuşuk."
"senden kıdemliyim benimle düzgün konuş."
"ama aynı yaştayız ve yakın arkadaşız."
jisoo'nun bana sunduğu gülümsemesine gülmeden edememiştim. jisoo ile tanıştığımız günden beri samimi bir arkadaşlığımız vardı ve en yakın arkadaşım diyebilirdim. jisoo'nun aniden koşmaya başlaması ile hızlıca ayağa kalkıp ona ayak uydurdum.
bulunduğumuz kasaba ormanlık alanda olduğu için koşabileceğimiz yerler de kısıtlıydı. o yüzden jisoo ile sürekli kasaba dışına çıkan yol kenarında koşuyorduk. jisoo dizimde olan sorunu bildiği için beni yormamak adına hızını bana uygun ayarlıyordu.
birlikte tekrardan aynı yola girip koşmaya devam ettiğimiz sırada dizimin bana çıkardığı ufak sorunla durmuştum. jisoo da benim durduğumu fark edip benden birkaç adım ötede durduktan sonra ellerini dizlerine koyup soluklanmaya başlamıştı.
tam o esnada karşı kaldırımın oradaki ağaçların arasındaki hareketliliği fark etmemle gözüm oraya takılmıştı. bana gülerek bakan çizgi tişörtlü adamı görmem ile gözlerimi kocaman açıp bir süre onu izledim. ardından kafamı jisoo'ya çevirip soluklarımın arasında konuştum.
"jisoo, benim gördüğümü sen de görüyor musun?"
parmağımla adamın olduğu tarafı işaret ettikten sonra jisoo da o tarafa dönüp kaşlarını çatarak konuştu.
"vay be, bir ağaç."
kafamı tekrardan o yöne çevirip hiçbir şey göremeyince derin bir nefes alıp ellerimle gözlerimi ovuşturdum.
"chaeyoung, iyi misin?"
jisoo'nun bana yönelttiği soru ile başımı olumlu anlamda salladım.
"sanırım lalisa'nın anlattıklarını kafama çok taktım ve halüsinasyon görmeye başladım."
jisoo yavaş adımlarıyla yanıma gelip elini omuzumun üstüne koyduktan sonra baş parmağıyla omuzumu okşamaya başladı.
"istersen bugün işe gelme, gerçekten iyi durmuyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ejecución, chaelisa
Fanfictiongardiyan park chaeyoung infaz bloğuna gelen lalisa manoban'a aşık olacağını hiç düşünmemişti.