''Seni,dizlerinden seyretmek berrak bir denizin dibinden gök ile kavuşumuna şahit olmak gibi'' diye mırıldandı kendi kendine Mithat,Sara'nın kucağında çimlere sere serpe uzanırken.Sara bu mırıltıyı duydu ama anlamlandıramadı o an.Bir eliyle Mithat'ın kumral saçlarını okşarken yüzüne bakarak gülümsedi.Hafif esen rüzgar karamel rengi saçlarıyla yüzünü örtüyordu diğer eliyle de saçlarını kulağının arkasında toplayarak anlamaz bir gülüş attı.
Mithat yüzünü parkın uzaktaki kalabalık tarafına dönerek ''Hiç'' diye cevapladı.
Sara bu kaçamak gülüşü çok iyi tanıdığından içten kıkırtısına engel olamadı pembe dudaklarını sıktıkça yanakları şişiyor yanakları, şiştikçe pembeleşiyordu.Bu kısacık an bile liseli aşıklar gibi birbirlerini utandırmaya yetmişti iki bu iki yetişkin anne babanın.
Sara,çiçekli beyaz elbisesinin eteğiyle oynarken yüzünü masmavi gökyüzüne döndü ve o da kendi kendine''Doğru bildin,en derinimde sen varsın'' dedi.
Mithat, Sara'dan böyle cevap ummuyordu.Hayretle önce yüzünü döndü sonra dizlerinden kalktı ve sevgilisinin karşısında oturur vaziyete geçti.Sara o güne kadar böylesine bir karşılıkta bulunmamıştı 10 yıllık eşi elbette sevgi sözcükleri kullanıyor,iltifatlar yapıyordu ancak bunlar sadece karşılık niteliğinde cevaplar geliyordu.Lutfen denilmiş saman tadında ikramlık sözler gibiydi.Hiçbiri bu kadar sıcak hissettirmemişti.
Sara karşısında diz çökerek oturan aşığına bakarak sözlerine devam etmeye yeltendiğinde Mithat elleriyle Sara'nın perçemlerini toplayarak yanaklarını tuttu.Açık teni güneş altında sıcacık olmuş,elbisesinin bir askısı omzuna düşmüştü.Sara kendi sözünü kesti ve Mithat'ın bir bal arısı gibi nasıl etrafında döndüğüne dikkat kesildi.Elleriyle onun üzerindeki yaprakları ayıkladı dağılan saçlarını düzeltti hafif sakalı arasındaki kırıntıları alırken birden dudağında gezen parmakları hissetti yarım kalan cümleleri ağzında acı bir tat bırakmıştı ancak usul usul dudaklarında gezen parmaklar Sara'ya ne diyeceğini unutturmaya yetti.
Birbirlerine,bakışarak o an denilebilecek her şeyi demişlerdi.
Mithat sevgilisinin alnına bir buse kondurdu ve ''sesi duyuyor musun sen de?'' diye fısıldadı.Sara Mithat'ın kahverengi gözlerine baktı ''ne sesi o?'' diye sordu.Mithat ayağa kalktı ve olduğu yerden uzakta yürüyüş yolunun üzerinde kurulmuş panayırı işaret ederek ''işte orda eğlenme sesleri geliyor oraya gidelim'' dedi.Saranın ellerinden tutarak kendine çekti.Yerden kaldırdı,elini beline attı ve oraya doğru yürümeye başladılar.
Yeşillikler arasında patika yoldan geçerek eğlence yerine vardılar. Oyunlar,çocuk cıvıltıları,danslar ve yarışmalar...İçerisi İngiltere'ye has geleneksel kıyafetler,yemekler,yerli çiftlerin gösterileriyle rengarenk gözüküyordu.Girişte onları karşılayan görevli şapkasıyla hafif önüne eğilerek onları selamladı.
Mithat bunları görünce kendi kendine ''Keşke Violet de burada olsaydı'' diye geçirmeden edemedi.
Sara panayırın renkli ortamına kapılıp hemen kendini atıştırmalıkların yanında aldı.Biraz çilek,biraz,kurabiye,sonra biraz da kremalı tatlılardan...Bir an dönüp Mithat'a eliyle gel gel yaptı aldıklarını gösterdi.Bir tane minik kurabiyeyi ona verdi ve ''bu sana yeter zaten çok şekersin''diyip yanağına bir öpücük kondurdu.Mithat,Sara'nın böyle enerji dolu cıvıldayan hareketlerine alışkın değildi.Sara alkol bağımlısı,migren hastası ve etrafına soğuk gözlerle bakan durağan bir kadındı.Gündüz gezmeyi sevmez gece barlarda sabahlaması,tekinsiz arkadaşları eksik olmazdı ama evden çıkarken bile kendi ısrar ediyor erken dönmeyecek gibi uzun uzun hazırlıklara giriyor,Mithat'ı da gezilebilecek en uzak yerlere ikna etmeye çalışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Violet ve Fısıltılı Gece
Fantasy"Seni,dizlerinden seyretmek berrak bir denizin dibinden gök ile kavuşumuna şahit olmak gibi" diye mırıldandı kendi kendine Mithat,Sara'nın kucağında çimlere sere serpe uzanırken.Sara bu mırıltıyı duydu ama anlamlandıramadı o an.Bir eliyle Mithat'ın...