Bu hikayede anlatılan kişi veya kurumların gerçekle ilgisi yoktur. Kurgudan ibarettir. Tüm hakları saklıdır.(Bölüm 1) - Yıldızlar -
Topluluğun çoğuna göre mükemmel bir hayatı vardı. Mallar , mülkler ve bol getirili işler. Peki bunlar yetiyor muydu huzur bulmaya?
Ömrünün elli senesinin ne kadarında huzur hissetmişti ki?
Mutluluk değil, huzur.
Yoksa işi yolunda gidince de, para kazanınca da mutlu oluyordu o.
Ama huzur, işte o başkaydı.
Her şeyin toplamıydı o duygu. Güvenin, sevginin, mutluluğun hepsinin varlığı vardı o duyguda. Ve onu tadınca hep arıyordun.
Elli senelik ömrün iki yılında tatmış olsan bile unutmuyordun. Hep arıyordun.
Ve Hep aynı yerde arıyordun.Tekrar edip duruyordu Sezen..
Duru bir su gibi, bazen volkan gibi
Bazen bir deli rüzgar gibi
Gözlerinde telaş, yıllar sence yavaş
Acelen ne bekle Firuze..Büyük kristal cam şişeyi çoktan yarılamıştı Behram Arslan. Ama geçen bir sızı yoktu. Gün boyunca süren iş tartışmalarının stresini atmak için bu şişeyi açmıştı aslında.
Ama şimdi aklında dönen hikaye başkaydı.
Aklındakiler onu acıdan kıvrandırıyordu. O yeşil gözlere koşulsuz inanışlarını düşünüyordu. Bir gülüşe neler verilirdi? O ömrünü vermişti.
Sonrası yoktu. O kadardı işte, sayılı iki yıl. İki yaz. Ve sonra sonsuz kış.
Ölene kadar tek mevsim buydu artık.Acılı bir bakış yerleşirse eğer
Kirpiğinin ucundan gözbebeğine
Herşeyin bedeli var, güzelliğinin de
Bir gün gelir ödenir, öde Firuze...Anılar.. onlar en fenasıydı işte. O köşede oturup gülümseyişi, kızdığında ki kaş çatışı, geleceği her konuştuklarında onun yüzünün hevesli ifadeleri.
Sonra duvara çarpıyordu anılar; birden gözünün önüne geliyordu bahçede kurulu üç kişilik kahvaltı masası. Aşık olduğu yeşil gözler bi kız çocuğuna bakıyordu.
İçindeki acıyı katlıyordu bu anı Behram'ın."Anne." Diyor yüzünü durduğu yerden göremediği küçük kız. "Babam dedi ki bugün tatilmiş."
O kelimeyi duymasıyla bahçe kapısına tutundu Behram. İçinin gittiği yeşiller hareketliliği farkedince kapıya döndürdü bakışlarını.
Önce gülümsüyordu gözlerine varıncaya kadar kızına. Ama gözgöze geldiklerinde parçalara dağıldı o gülümsemenin ışıltısı.
Kırgın gözlerdeki hüznü gördü Behram.
Yeşiller ondan koptu, yutkundu; ifadesini hızla topladı ve karşısında ki adama baktı. "Siz parka gidin, benim dikiş işim birikti Levent." dedi.
O adamın da sırtı kapıya dönüktü. Adam kızına doğru eğilip yanağını sıkıştırdı. "Baba-kız günü yapıyoruz Hazal'ım."O gün arabaya binip baba ve kızın evden ayrılmasını beklemişti Behram. Onlar gittiğinde ise yavaş adımlarla bahçeye girdi.
Tanıdığı beden masada oturuyordu.
Biraz önce gördüğünde kimsenin olmadığı, boş sandalyeyi çekip oturdu Behram. Yeri yoktu, bu bambaşka bir evrendi; hayal edilmeyen ve izleyici olduğu bir evren.Lafa ilk giren yeşil gözlerin sahibi olmuştu. "Uzun kalamazsın. Zaten duymuş olmalıydın, gelmen anlamsızdı."
Yutkundu Behram. Bu tavır ağır gelmişti. Yine de dağılmadı. "Çocuk dışında her şeyi duymuştum ve gerisi de aşamayacağım şeyler değildi."
Netti. Söz konusu O ise her yolu yürüyebilirdi.Karşısındaki yeşiller öfkeyle kısıldı. "Bir ay sonra başkasıyla evlendim ben."
Kendine mi öfkeliydi yoksa Behram'a mı?
Behram duraksadı. "Herşey ters gitti ve hapse girdim. Seni bekle diye zorlayamazdım, hem ne olacağım belirsizdi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kan Düğümü
General FictionKarşıdan karşıya geçerken camdaki yansımamızı gördüm. Siyah takımı, siyah gömleği içinde bir adam ve yine siyah dar, dizin altında biten elbisesiyle bir kadın.. Yağmurun altında ortaklaşa kocaman siyah bir şemsiyeyle korunuyordu. Gözüme güzel gelm...