Okuyan, yorum yapan ve oylayan herkese teşekkür ederim :)) Multimedyada Esila var. İyi okumalar..
Yine aynı yer..
Bileklerimin acısı tüm bedenime yayılıyor. Kim bilir ne zamandır buradayım. Adımı duyuyorum tanıdık bir sesten "Esila uyan ne olur kendine gel artık Esilaa!!" Önüme düşen saçlarımın arasından sesin geldiği yöne baktım. O da benim gibi ellerinden bağlanmıştı. Biz nasıl bir psikopatın eline düşmüştük. Daha doğrusu ben kendi düştüğüm yere Aras'ı çekmiştim. Gittikçe dibe batıyordum ve buna neden onu karıştırmıştım? Onunla konuşmam o eve getirmem tamamen hataydı. Bana yardım ettiği için o psikopat ona neler yapacaktı düşünemiyordum.
Büyük bir sesle açılan kapının arasından sızan ışık yüzüme çarptı. Siyah bir silüet gittikçe yaklaştı ve yüzünü tam olarak gördüğümde ona karşı duyduğum korku arttı çünkü gözlerinden fışkıran ateş bizi eritecek gibiydi. Önümden ağır adımlarla geçti ve beni görmezden geldi. O Aras'a yaklaştıkça kalp atışlarım hızlandı. Masadan aldığı parlak şeyle oynamaya başladı.
"İntikam! Kaybettiklerini geri getirmiyor değil mi Aras? Ben o adamı da kızını da ailesini de parçalayıp dünyanın dört bir yanına atsam yine benim oğlum gelmeyecek değil mi ?"
Aras sadece bakıyordu. Hiçbir şeyden haberi yoktu. Onun ya da benim kim olduğumdan, dönen bu oyundan. Aras'ın tek suçu beni eve bırakmasıydı aslında onun suçu da değildi, benim o teklifi kabul etmemdi. O sırada adını hala bilmediğim adam bir anda Arasın tişörtünü tuttu ve hızla ayırdı. Kumaşın yırtılma sesi kulaklarımı tırmalarken elindeki şeyi yavaşça yüzünde gezdirdi.
"Güzel bir yüzün var. Gözlerin oğlumunkiler gibi renkleri o kadar canlı ki. Ama bir dakika." Bunu söylediği an duraksadı ve haykırdı.
"AMA BENİM OĞLUM CANLI DEĞİL !"
Elindeki bıçağı bastırarak Aras'ın vücudunda gezdirmeye başladı. Her darbede iki parçaya ayrılan vücudundan akan kan kaslarını arasından süzülerek yere damlıyordu. O an içimde biriken bütün öfke, kin, korku bir anda büyük bir çığlıkla serbest kaldı.
Beni görmezden gelen adam omzundan başını bana çevirdi ve
"Unuttun mu güzelim? Bu oyun dördümüzü kapsıyor. Dahil olan herkes ölür!" dediğinde kendi kulaklarımın zarını patlatacak derecede attığım çığlıkla uyandım. Alnımdan süzülen terleri üzerimdeki kıyafetin koluyla sildim ve derin derin nefes aldım. Boğazım acıyordu. Acaba gerçekten o çığlıkları atmış mıydım?
Önceki hiçbir kabusumda bu kadar korkmamıştım. Berbat olan hayatımı daha da cehenneme çeviren bu kabuslara alışamamıştım ve alışmaya da niyetim yoktu. Ben kabusumla boğuşurken akşam olmuştu. Kalkıp ışığı yaktım. Tam arkamı döndüğüm anda çarptığım şey yüzünden bağırmak istedim ama cayır cayır yanan boğazım buna engel oldu. Kabuslarımın baş kahramanı karşımda dikiliyordu. Birkaç adım geriye kaçtığımda ağzımdan kelimeler döküldü.
"Senin ne işin var burada."
"Attığın çığlıklar yüzünden geldim. Bütün köşk ayağa kalktı. Odana biri girdi sandım. Sana benden başka birinin zarar vermesi beni korkuttu." ona şaşkın gözlerle bakarken bir kahkaha patlattı.
"Korkma sana değer verdiğimden değil. Daha seni kullanacağım o kadar yer var ki. Erken ölmen hoşuma gitmez. Hele ki her şey yoluna girmişken. Yeni hayatın, yeni okulun.." Biraz yavaşladı ve vurgulayarak "yeni arkadaşların.."
Bu son söylediği kelimeler dizlerimin bağını çözdü. Olduğum yere yığılacakken yandaki duvardan destek aldım. Arkasını döndü ve
"Misafirin var aşağı gel" dedi.