Liseyi bitirirken umutlarım vardı. Berbat giden hayatımda ayağıma takılan taşları temizleyip dümdüz bir yol açacaktım kendime. Şimdiyse umutsuzluğun pençeleri arasında kaderimi başkalarının değiştirmesini izliyordum. Hırçınlığım, öfkem, duygularım içimde suya atılmış taşın yaptığı dalgalar gibi büyümesine rağmen zamanla yok olyordu. Yok olduğu anda tekrar o adam öncekinden daha şiddetli bir şekilde bir taş daha atıyor ve bu kısır döngü devam ediyordu.
****
Ertesi gün aynı şekilde arabanın kapısı açıldı. Söyleceğim her şeyi yuttum ve sessizce arabaya bindim. Bu adamın sahibinin şakası yoktu. Kaçmayı düşünmüştüm ve elimde fırsattan bol bir şey yoktu ama her an izlenmem buna engel oluyordu. Annem hakkında dediğini yapardı. Camdan daldığım yolu izlerken okulun önündeki koşuşturmayı gördüm. Herkesin girmek için onlarca gece ter döktüğü, onlarca gün çaba harcadığı üniversiteye ben ve iğrenerek baktığım insanlar dakikalar içinde bir el sıkışmayla girmiştik. Binaya girip ders programıma baktığımda geç kaldığımı fark ettim. Hızla girdiğim sınıfta boş yer aradım. Bu okulda benimsediğim tek şey olan arka sıralar doluydu ve kendimi boş bulduğum bir yere attım. Uykusuzluktan yanan gözlerimle sınıfa gelen ve ders anlatan hocayı takip ettim. Daha kürsüye ulaşamadan kapı açıldı ve tanıdık yüz içeri girdi. Hoca ciddi bakışlarla çocuğa döndü ve soran gözlerle baktı. Çocuk ne dedi bilmiyorum ama hoca:
"Aras bu son." dedikten sonra çocuk kendine yer aramaya başladı. Önümdeki boş olan tek kişilik yere geçerken birkaç saniye gözleri gözlerime kilitlendi. Ne düşündüğününü çözemeyecek kadar kısa bir bakışmaydı. O sırada derse nasıl geç kaldığı halde girdiğine takıldı aklım. Zenginliğini konuşturmuştu tabiki Aras bey.
O an fark ettim adının o konuşmada geçtiğini daha doğrusu adının kendi kurduğum cümlede de geçtiğini. Nefes aldım derince. Kendime gelmeliydim benim bu insanlarla hiç alakam olmadı ve bundan sonra da olmayacaktı. Silkelendim ve dağılan dikkatimi tekrar hocanın üzerinde topladım. O dersten sonra bir daha görmedim onu ne yani bir de görmeyi mi bekliyordum.
Nefes almaya ihtiyacım vardı. Derslerim bittikten sonra kapıdaki şoföre yalnız gideceğimi söyledim ve yürümeye başladım. Sadece yürüyordum. Caddeye çıktım ve ayaklarımın götürdüğü yere gittim. Buranın neresi olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Ne kadar zamandır yürüdüğümü bilmiyorum. Kafamı kaldırığımda kendimi bir kafenin önünde buldum. Sadece sımsıcak bir kahve içmek istedim . O an ihtiyacım olan tek şey buydu. Sıradan ve gösterişten uzak bir mekandı. Dışarıya bakan bir masaya oturdum. Ve ağır adımlarla sipariş almaya gelen ayakları gördüm. İstediğim kahveyi söylemek için kafamı kaldırdığımda ayakların sahibini gördüm ve donakaldım. Bakışları keskindi ve baktığı yeri delip geçiyordu. Benim bu garip bakışlarım yüzünden dalga geçer gibi güldü ve:
"Hayranlığınızı anlıyorum hanımefendi ama diğer müşterilere de gitmem lazım siparişinizi alabilir miyim?" dedi. Silkelenip kendime gelmeye çalıştım ama başarılı olamadım. Onca yer varken burada karşıma çıkması üstelik de bu şekilde. Bu çocuğun zengin züppesi, ukala, şımarık biri olması gerekirdi. Aklıma hiç part time çalışan biri gelmemişti.
Yanımdan ayrıldı ve kısa bir süre sonra kahvemi getirdi. Üzerindeki önlüğü tek hamlede çıkarıp karşımdaki masaya oturdu.
"Mesai bitti." bense aklımda olanları bir çırpıda kelimelere döktüm.
"Sen gerçekten burada mı çalışıyorsun?" bu sözlerime gülerek cevap verdi.
"Sanki beni buraya kadar takip eden sen değilsin" Saç diplerimden ayak parmaklarıma kadar bir anda buz kestim.
"Gel çıkalım dışarı" dedi ardından. O an içimde biriken duygular dışarı çıktı.
"Hoop dur orda. Seni burada bulmam tesadüften başka bir şey değil. Tahminimdeki gibi zengin züppesi değilmişsin ama hala ukala piçin tekisin" dedim ve elimdeki bardağı sertçe masaya vurdum. O konuşmanın nereye gideceğini anlamıştım ve o an ondan iğrenmiştim. Ayağa kalkıp yürüyeceğim sırada bana garip garip bakan gözleri umursamadım. O ara gözüme gelen kırmızı ışığı da. Zaten saniyeler içinde kaybolmuştu. Tam adım atacakken hızlı ve çevik hareketlerle yere devrilen masanın siperinde ve Aras'ın kolları arasında buldum. Camı büyük bir sesle parçalayan şey masaya saplanmıştı. Ben yüzümü onun göğsüne gömmüştüm ve o da başımı kaldırmama engel olacak şekilde beni kavramıştı. Arkasından hızlıca gelen birkaç silah sesinden sonra ortalık sessizleşti. Az önce atılan çığlıklar dinmişti. Aras kulağıma fısıldadı.
"Sakin ol seni çıkaracağım buradan"
Ayağa kalktı ve yürümeme izin vermeyen titreyen bacaklarıma aldırmadan elimi sımsıkı tutarak arka kapıya sürükledi. Korkudan ne yapacağımı bilmiyordum ve nereye sürüklendiğimi bilmeden sadece koşar adım peşinden gittim.
Nefes nefese kaldığımda arka kapıda duran motora oturttu beni. Yüzümü avuçlarına alarak titreyen ellerime baktı.
"Şşşşt sakin ol geçti"
"Geldiler." diye hıçkırdım. "Sonunda geldiler."
"Kim geldi. Kızım sen ne diyosun. Kimdi onlar."
O an garip bir gülme hissi geldi.
"Daha adını bile bilmediğin bir kızla neden bu kadar ilgilendin?"biraz duraksadım.
" Taksiye nereden binebilirim."
"Gerek yok" dedi ve arkadan çıkardığı kasklardan birini kafama geçirdi. Diğerini kafasına geçirdikten sonra bir hızlı hareketlerle bir bacağımı diğer tarafa atarak düzgün bir şekilde oturttu ve önüme de kendi bindi.
"Ee adres neresi ismini bilmediğim kız?" Nereden gidildiğini bilmediğim ama ezberlediğim adresi söyledim. Motoru çalıştırdı ve yine seslendi.
"Motordan yuvarlanan bir kız olmak istemiyorsan tutun bana"
Ellerimle utana sıkıla belini kavradım ve gitmeye başladık. Ne kendime ne de ona inanabiliyordum. Şu anki durumum.. Birkaç ay önce bu anı bana deseler güler geçerdim. Kim ? Ben mi? Tanımadığım bir erkeğe sarılıp... Yorgundum, halsizdim, uykusuzdum ve şok geçirmiştim. İçimden kurduğum bu cümleyi bile bitiremeden kafam yavaşça sırtına düştü.
Önümdeki hareketlilik yüzünden kafamı kaldırdım. Kaskı kafamdan çıkarıp yerine geri koydu. Kendi kaskını da çıkardı. Gelene kadar uyumuştum ve o günden beri ilk defa sıçrayarak uyanmama neden olacan kabuslardan birini görmemiştim.Sebebi o muydu. İnanmak istemedim bu düşünceye. Şaşkınlık içinde kendime gelmeye çalışıyordum. Uykunu verdiği sersemlikten kurtulamadan
"Geldik. Evin burası sanırım." dedi.
"Hayır, cehennemim." diye mırıldandım ve bahçe kapısına doğru yürüdüm.
"Şey... adın?"
"Esila"
Ruh gibiydim ve doğru odama çıktım. Kendimi yatağa bırakırken aklımda olan düşünceleri tek hamlede savurup sessizliği dinledim. Mantıklı düşünmem için önce sakinleşmem gerekiyordu...
Aklımda olan kurgular var ama vakit bulamadığım için yazamadım. Sınavdan önce bu da yazabileceğim son bölüm sanırım. Okuyanlardan ricam yorum yapmaları. Ben de yorumlarla eksiklerimi giderebileyim... :))