göğsümün acısından uyuyamadım dün gece. hayır, kalp ağrım değildi bu.
bu mutluluğun beraberinde getirdiği katlanılması zor olmayan fiziksel bir acıydı. yaşadığımı hissettirirdi.
var olduğumu hissettiğim küçük kıpırtılar bana iyi gelirdi, az biraz acıtsa bile.ikimiz de acımızdan duramadık ya, ne bir kaşık yemek yiyesimiz ne de bir yudum su içesimiz gelmedi. evde bozkır tüttüren bi' radyo ve Türk sanat müziği ile saatlerce birbirimizi izledik ve yüzlerimizi ezberledik. bi' yirmi bir yıl için daha garantimiz yoktu ya, öldüğümüzde birbirimizi unutmuş olmayı istemezdik.
maziden konuştuk ve ağladık. pişman olduk ve göğüslerimiz bu sefer kahpe bi' kalp ağrısıyla bizi iki büklüm etti. gözlerimizdeki o timsahlar, yıllar sonra yine canları acıdığı için ağladı.
mazi dedik ya, altı küsür yıl öncesinde gördüğümüz açık fırını gördüm ve çıkan gazı soludum yine, akciğerlerimde annemin öldüğü kokusunu hissettim.
sonra nefesim kaldırmadı, destek aradım, canım dostum geldi sarıldı bana. dedi "üzme kendini" diye, "senin suçun değildi"
doğru ya, kışın resmetmek istediğim erik ağacındaki beyaz çiçekler yeşil yapraklara dönmüştü.
geç kalmıştım ve nasıl da güzel sıyrılmıştım öyle, "seneye resmederim" demiştim.
ama bir saatti bu;
bir saat geç kalmanın ardından gelen bir kış daha olmadı..
öyle böyle göğüs ağrımı unuttum, başka dertlere kapıldım. ağlaştık biraz Seungmin'le. bir sigarayı bölüştük yine, o da bana eskiz defterini verdi. öptüm kokladım dantelli kutuma koyuverdim. o kadar aciz de görünmek istemezdim ya -sanki daha ne kadar aciz görünebileceksem- ona gözükmeden öptüm o defteri.
sonra biraz kafein arandım, biraz da alkol falan. normalde içmezdim de, bugün bi' kaçamak yapmak istemiştim.
nefes alasım yoktu, dışarı çıkmak zaten hak getire, hiç istemedim. üşengeç diyebilirsiniz bana. ne yapabilirim ki, böyleyim. Seungmin'i yolladım bakkala. para da bok gibi anasını satayım, ye.
bugün ayrı bir agresifliğim üstümde kusura bakmayın, bi' yerim ağrıdı mı gözüm babamın oğlunu bile görmüyor.
o giderken ben de oturdum kapının önünde. merdivenleri izledim. sonra nefesim kesildi böyle bi' iki saniye kadar, ama halen yaşıyorum.
akciğerlerim çok sever benimle böyle oyunlar oynamayı. hele bir de ağlamışsam önceden, "siktir lan!" der, ağlamam için zerre sebep olmadığını gösterirler bana. çıkmadık candan umut kesilmez, dedirtirler. seviyorum onları.merdivenlerde takılı kaldı gözüm. sonra böyle aptal dram filmlerindeki gibi halüsinasyonlar gördüm. o merdivende birlikte olduğumuz tüm şeyler gözümün önünden geçti, tıpkı son bölümde ölen ikinci başrolle yaşadığı bütün anıları aciz bir özlemle izleyen diğer başrol gibiydi.
ölen yoktu belki, ama ölüm gibi bir gidiş de göz ardı edilemezdi.sonra işte, Seungmin elinde siyah poşetlerle görüşüme girdi.
.
shot yarışı yapmaya başladık. genelde kazanan ben olurdum, Seungmin de hiç dindirmediği küçük bir umutla oynardı yine.
iki şişeyi devirdim, sonra bir diğerine geçtim, sonra bir tanesine daha. kılcal damarlarıma kadar sarhoş olduğumu hissedince durdum. Seungmin de benimle yarışacak ya, o da en az dört şişeden çıktı.
ayağa kalktım, Seungmin'i de tuttuğum gibi terasa çıkardım.
pek konuşmazdık, konuşmaya ihtiyaç duyan yoktu. sadece bakışır ve derdimizin ne olduğunu anlardık.
ve bazen de anlayamazdık.
o an, orada, gözlerinde ne gördüğümü bilemiyorum zira. ne istediğini, ne için burada olduğunu ve ne hissettiğini ve anlayamadım. ama bahse girerim, o, kafası bi' milyon olmasına rağmen anlamıştır beni. çünkü itiraf etmeliyim ve bir öz eleştiri yapmalıyım kendime, ben asla onun kadar derin biri olamadım. hep bariz ve aleladeydim. bu öyle sakat bir durumdu ki, gözlerimi tutamamam sonucu gösterdiğim her şey, istisnasız her şey, elbet bir gün gelip yüzüme tokat gibi çarpardı.
o an ne istediğim de belli olmuyor muydu zaten?
sometms yazmak istemezsin but yb bekleyen 2ppl aklina gelir
ŞİMDİ OKUDUĞUN
13 ekim'de bir paket sigara, hyunmin
Fanfictionizini sür yolun, acının ormanı büyütür insanı vakit geniştir, ufuk sandığından daha yakın. çocukluk aşkları hyunmin. 210322 070123