Yokluğunda solan çiçeklere
"Taehyung" gelen Jungkook'un sesiyle kafamı kaldırıp gülümseyen yüzüne baktım. Kırlık bir alanda Piknik yapmaya gelmiştik. Şimdi ise çiçek topluyorduk.
Jungkook'un ellerinde olan çiçeklere baktım. Bir sürü papatya ve bir tane kırmızı gül vardı.
"Yaklaş biraz bana."
Dediği şeyle kalbim çarptı. Yaklaşık iki yıldır sevgiliydik ama hâlâ onunlayken çarpan kalbime engel olamıyordum.
Dediği şeyi yapıp bir iki adım yaklaştım. Sonra çimenlere oturup elleriyle yanını göstererek "otur" dedi.
Hemen yanına oturduktan sonra ellinde ki papatyalardan birini ayırıp kalanları bana verdi. Elline aldığı bir papatyayı önce dudaklarına götürüp derince öptükden sonra hafifçe bana yaklaşıp, kullağım'ın üstüne yerleştirdi.
Yaptığı şeyle hafif kızarıp "teşekkür ederim, çok güzeller" dedim. Ellimde ki papatyaların arasında ki gülü çıkarıp kokladım. Çok güzel kokuyordu.
Birkaç dakika daha öyle oturduktan sonra kalkıp yere sofra bezi serdim. Ardından piknik sepetinden birkaç sandviç, kahvaltılık ve çilek çıkarıp yerleştirdim.
Çilek çok seviyorum.
"Annem senle tanışmak istiyor." dediği şeyle telaşlanıp,
"Annene benden mi bahsettin?" dedim. Kafasını sallayıp "Merak etme adını veya erkek olduğunu söyleme hatasında bulunmadım ne kadar ısrar etse bile."
"Jungkook biliyorsun, eşcinsel olduğum öğrenilirse bu benim sonum olur, babam ve annem pek sevdikleri oğullarının gay olmasını kaldıramayıp çekip vururlar beni."
Jungkook dediğim şeye gülmüştü. Komik mi gelmişti ona ölümüm?
"Saçmalama yine Taehyung. Sırf benimle sevgilisin diye ölmezsin ya anneme söylemek isterdim ama.."
Dediği şeyle kendimi yetersiz hissettim.
Jungkook ailesiyle arası çok iyiydi. Onlardan hiç birşey gizleme gereksinimin de bulunmaz her zaman ailesinin ne olursa olsun arkasında olacağını bilirdi.
Peki ya ben? Fazlalık olarak görülüp ne yapsam gözlerine batan, azar işiten, her gün kavga sesleriyle uyuyup kavga sesleriyle uyanan evin yüz karasıydım.
"Ailemden seni gizlemek rahatsız edici"
Ne demeye çalışıyordu. Neden bu kadar ani ortam değişmişti ki.
"Taehyung, sana verdiğim çiçekler de bir gün solacak."
"Her çiçek solar Jungkook."
"Bende soluyorum Taehyung. Bu durum beni bitiyor, annem çok kırgın bana, ona seni söylemediğim için."
"Ne demek istiyorsun Jungkook?" Gözlerimin en derinine baktı, sessiz bir vedaydı sanki bakışları?
"Özür dilerim Taehyung, ben ayrılmak istiyorum."
Neden bir anda bunu hatırladım ki? daha doğrusu neden her daldığım da bu anı gözlerim de canlanıyor.
Üstünden bir sene yirmi üç gün geçmişti. Jungkook'un solmuş bir kaç papatya ve kırmızı gülle beni terkedişinin üstünden tam bir sene yirmi üç gün olmuştu ya..
Sağım da kalan içinde solmuş papatyalar ve kırmızı güle baktım.
Tabii ya Jungkook hiç fark etmemişti. Asıl günden güne solan bendim. Bu çiçeklerle birlikte beni de solmaya mahkum bırakmıştı.
Beni terk ettiği günün sabağı güneşliydi. Ama akşamın da şiddetli bir fırtına başlayıp yağmur yağmıştı.
Benim için gök bile ağlamıştı. Bir tek Jungkook ağlamamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geride bırakılanlara | Taekook
FanfictionBeni bıraktığın günün soğuğunu hâlâ hissediyorum. Küçüğüm, çok üşüyorum.