-
Tombul ellerimden biriyle gözlerimi güneşten korurken üzerime gelen kadına baktım, Jungkook diye seslenen buydu demek, çok güzel bir kadın, ne kadar güzel giyinmiş, küçücük kıyafetler, onlardan bana eldiven bile olmaz tanrım, çok zarif yürüyor hem, dans eder gibi yürüyor, çok bakamıyorum bu yüzden, kadının arkasında ondan bir belki iki baş uzun bir erkek var, o daha yavaş geliyor benden tarafa, niye geliyorlar, gelmesinler, aradığınız kişi şu anda başka birisiyle görüşüyor ama muhtemelen siz görmüyorsunuz mu desem ya da kaçsam, koşabilir miyim bilmiyorum ki, Jungkook değilim ben, öylesine size bakasım geldi dedikten sonra var gücümle uzaklaşsam nasıl olur, olmaz, benden biraz ileride bir çocuk daha var ahanda Jungkook o işte dedikten sonra kaçsam nasıl olur, ayıp olur, ya eminse benim Jungkook olduğumdan bu çok güzel kadın, yapamam, sesim çıkacak mı bunu da bilemiyorum ya, bir de yalan söylemek mi, bir de kandırıkçılık mı asla yapamam.
Şimdi önümde durdu güzel kadın, alnımdaki tombul elimin yenmiş tırnaklarını avuç içime saklayıp yavaşça indirdim yanıma kolumu, kalın kolumu kalın belime yasladım, göbeğimde toplanmış gömleğim aşağı doğru düşsün diye nefesimi tuttum kendimi içe doğru çekmeye çalıştım, biraz sallandı bedenim ve boğulacak gibi oldum ama başarısız, bir milim kaymadı gömleğim aşağı doğru, kadının arkasındaki erkeğin yüzü güneşte parlıyor çok göremiyorum, o da beni göremiyor olsa keşke, tanrım, ne bakıyorsunuz be siz diyesim geliyor, ne yapıyor bunlar, kadın öyle bir bakıyor ki bana, sanki, sanki üstüme atlayacak!
"Merhaba."
Sesi de güzel, çok güzel merhaba diyormuş kadın, sıkılıp bunalıyorum bana bakan güzel gözlerinden, cevap da veremiyorum, bir yabancıyla konuşmama ilkesi, kabalık değil ki bu, "Adım Jennie, Jin benden bahsetmiş olmalı."
Jennie, yo, bahsetmedi. Kim bu kadın, kimse kim, ben eve gitmek istiyordum sadece, nasıl da bakıyor yüzüme, tanışıyormuşuz gibi hissettiriyor yüzündeki gülümseme, gülümseyesimi getiriyor, sanki, sanki çok kolay yapabilirmişim gibi, benimle gülümse diyor güzel yüzü, hayır, utanıyorum ama kızıyorum da, güzel olan o, yapamam, ben, çirkin oluyorum, burnum genişliyor evet, yüzüm düz dururken daha normal, iyice birbirine bastırıyorum dudaklarımı şimdi, güzel kadın çoktan yanlış anladı, utanır gibi aşağı baktı, ondan hoşlanmadığımı düşünüyor olmalı, tanrım, neden ağlamak istiyorum, birisini kaybetmiş gibi hissediyorum, yalnızca adını bilirken nasıl kaybederim ki bu güzel kadını, bilmiyorum.
"Peki, o zaman seni yolundan alıkoymayalım," dedi, üzgün gibi, mutsuz gibi, bana doğru yürürken ve yüzüme bakarkenki tüm canlılığı gitti, soldurdum onu, nasıl da pişman ettim, nasıl, tanrım, o hiç kötü bir şey yapmadı ki, benimle dalga bile geçmedi, hayır her yerime baktı tamam ama sever gibi baktı, bir fotoğrafı, özlediğin birinin fotoğrafını böyle seyredersin, işte onun gibi baktı bana, ben de anlamadım niye baktığını, sonra, sonra sesi de güzel her şeyi güzel diye konuşmak istemedim, gülmek istemedim, o da vazgeçti benden, artık bakamıyor gözlerime, ağlamak istiyorum ve kaçmak. Kaçmak!
Tabii ki yapamam, yapamadım, ayaklarım birbirine dolandı, en son ne zaman koşmuştum, hatırlamıyorum, nefes nefese düştüm yola, sırtımdaki çanta da başıma geçmişken kalakaldım, canım acıyor mu bilmez hâlde, çok utanır hâlde, yok olmak ister hâlde ağlamaya başladım.
Derisi soyulmuş ellerimi tuttu yumuşacık eller, Jennie'nin elleri kayboldu ellerimin içinde, beni doğrulttu yola yüzüstü yatmış vaziyetimden, başımdaki çantayı aldı birisi, o erkek olmalı, adam mı yoksa, bilmiyorum ne demeli, çok, çok fazla utanıyorum.
"Çok acıyor mu?"
Yok, bilmiyorum, "Yanıyor," sesim mırıltıdan farksız, duydu mu bilmiyorum.
"Üflesem mi acaba, yapayım mı," diyor temkinli. Nasıl da ürkütmüşüm onu, başımı sallıyorum yine ellerime bakarak, ellerim elleri içinde, avuçlarım yukarı dönük, üflüyor, saçları yüzüne düştüğünde başını sallıyor, komik buluyorum böyle yapmasını, tatlı, tatlı buluyorum ama o kocaman bir kadın ve hiç de tanımıyorum onu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
külkedisi
Fanfictionekin kargalarının çığlıklarını devriye gezen polisler yutuyor, bu kadar mı karanlık bu kadar mı sokağım, ya avuç içim ya acım, ya kokum?