..

21 1 0
                                    

İyi geceler...

Gecenin henüz ilerlememiş bir saatinde, git gide kararan bir gökyüzüm ve avuç içlerimi yakan bir kahve bardağım var. Nerden, kimden geldiğini bilmediğim bir müzik sesi... He bir de hayalin hiç eksik olmuyor başucumdan. Sonra avuç içlerimden daha çok yanan bir kalbim olduğunu fark ediyorum. Bir bakıyorum ki parmaklarım buz kesilir olmuş, acıyan kalbimin yanında. Küçükken dizlerim kanadığında ağlardım da. Yok böyle bir acı derdim o zamanlar. Aşk acısını hiç tatmamıştım ki... Büyük konuştum belki de. Annem hep ''büyük gibi konuş'' derdi bana. Aklımda bir bu kalmış annemden, anlamını bilmeden büyük gibi değil de, büyük konuştum ben. Oysa annem canımın yanmasını istemezdi ki senin gibi...

Hemen sonra, yazarken kalemimim ucuna değen cam kavanozun içindeki papatyalara ilişti gözüm. Kurumuş olanları aldım, döktüm masamın üstüne. Seviyordum onları. Senden sonra, en çok onları seviyordum ben. Sen kış günü avcumun içinde papatyalar açtıran tek adamdın. Bunları düşünüp masamın üstünde duran kurumuş tüm papatyaları, sabah kalkıp açacağım süpürgenin berbat sesine rağmen parmaklarımla döküyorum yerlere. Dağılan saçlarımı topluyorum, sıkılıp bir papatya da saçlarıma takıyorum. Sonra titreyen ellerime ve gerilen dudaklarıma dur deyip, saçlarımı topladığım yerden geri çözüyorum.

Ve masamın karşısında duran aynadan, ben olduğuma inanmadığım bir kıza bakıyorum. Kendim değil yine sen beliriveriyorsun karşımda. Saçlarımı örüyorsun. Eskimeye yüz tutmuş kitabın kapağını andıran kalbimi, tertemiz sayfalara açıyorum sen saçlarıma dokundukça. Sen sarıldıkça tamamlanıyorum. Yarım ve kırgın kaldığım her noktamdan birleşiyorum sana doğru. Neyse ki saatin tik takları beni kendime getiriyor.

Gecenin henüz ilerlememiş bir saatinde başladığım yazıma, gecenin fazlasıyla ilerlemiş bir saatinde devam ediyorum. Yine kâğıda dönüyorum. Seni yazıyorum, beni yazıyorum. Ve önceden ''biz'' diye adlandırdığım, ikimizden bir türlü bahsedemiyorum. Oturup, tüm işimi gücümü başka bir hayata erteleyip seni anlatıyorum kendime. Ne çok seviyormuşum diyorum içimden. Saçlarından parmak uçlarına kadar özleyecek, hayatımdan ''keşke'' dediğim ne varsa atıp, yerine ''iyi kileri'' getirecek, gözlerinde kaybolacak kadar çok sevdiğimi anlatıyorum.

Gecenin ilerlemiş saatlerinden sonra havanın hafif aydınlanışı seni anlattığım her noktamdan hesap soruyor bana. ''Yazık değil mi gözlerine?'' diyor. Yine suçu sana değil bitmiş kahveme atıyorum. ''Uykumu kaçırdı şu kahve'' diyorum.

Ve gün doğdukça odama, dirseklerimi masama koyup avuçlarımın arasına aldığım yüzümün ağırlığını daha bir hissediyorum. ''Senden değil, kahveden''. Artık yatağa gitmek için kalkıyorum yerimden. Yerdeki kurumuş papatyaları sonbahar yaprakları misali eziyorum. Sahi, sen olmadan ne anlamı var ki papatyaların? Yine de kıyamayıp bir tanesini yerden alıp yastığımın altına koyuyorum. Kokunu almak istermişçesine. Benim için biten güne elveda deyip, akşam uyanmak üzere giriyorum yatağıma. Gecemi gündüz, gündüzümü gece yapan sana inat...

Günaydın...

Can kırıklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin