Medya* Tom, Can'ın hediye ettiği seccadede gece namazı kılmış, diyelim :)
Tom, seçtiği fotoğrafları göndermişti. Ancak akşam olmasına rağmen karşıdan cevap yoktu.
Kendi işleriyle ilgilenirken bir yandan da telefonunu kontrol ediyordu. Bi' ara sıkılıp oturduğu sandalyeden kalktı. Telefonu kendinden uzaklaştırmak adına yatağına bıraktı ve çalışma masasına geri döndü.
Yarın kitabevine gidecekti. Sipariş edilen kitapları tamamlaması gerekiyordu. Hazırladığı listeyi tekrar kontrol edip çekmeceye koydu. Kapıya yöneldi.
James Abdullah Bey, eşi Emily Aise Hanım ile sofada oturmuş çay içiyordu. Kapı sesini duyunca oğullarının odasından çıktığını gördüler. James Abdullah Bey:
-Oğlum bir fincan al da çayı beraber içelim, dedi. Emily Aise Hanım da onaylarak ekledi:
-Evet Joseph'ım, seninle ne zamandır doğru düzgün sohbet edemiyoruz.
Tom'un canı sıkılıyordu. Konuşmak istediği pek söylenemezdi. Sadece şöyle dedi:
-Başka bir zamana sözüm olsun. Abdestimi tazeleyip uyumak istiyorum.
Karı koca birbirlerine "Neyi var acaba?" dermiş gibi baktılar. Ancak üzerinde fazla durmadan muhabbetlerine devam ettiler.
~
Tom yüzünü iyice kuruladıktan sonra havluyu askıya astı. Kulaklarına kadar inen saçlarını aynanın önündeki tarağı kullanarak hızlıca geriye doğru taradı. Serbest bıraktığı anda yeniden yüzüne düşen tutamlara aldırmayıp banyodan çıktı. Sohbete dalmış anne babasına görünmeden odasına geçti. Ardından komodinin üzerindeki göz bandını aldı ve yatağa oturdu. Telefonunu bıraktığı yere değdi gözleri. Sinyal ışığı yanıp sönüyordu. Demek ki bildirim gelmişti.
Ya ondansa?
Eliyle kafasını kaşıdı. Hemencecik dağılmış olan saçlarının üzerinden göz bandını geçirip taktı. Yorganı üzerine çekti ve uykuya odaklandı. Hiçbir şey düşünmemeye çalıştı. En azından denedi.
Şimdi telefonu yatağın bir ucunda öylece duruyordu. Kendisi gelmeyen uykusuyla cedelleşirken belki de arkadaşı mesajına dönüt bekliyordu.
Huysuzlandı. Derin bir nefes aldı. Gözlerini açıp telefonu olduğu yerden kaldırdı. Ekran kilidini kaydırdı.
İşte beklediği mesaj orada duruyordu. "Gelen Kutusu"na tıkladı.
@ sarellemsi: Sorry, maybe it is too late but... What is your name?
(Afedersin, belki çok geç ama... İsmin ne?)
Saat mi çok geçti; soru için mi çok geçti, sebebini seçemedi. Omuz silkip cevabını gönderdi.
@ flowerbike: My name is Tom.
Tom Joseph.
Mesajının anında görülmesine şaşırmıştı. Arkadaşı bir şey yazar diye biraz bekledi. Ancak çevrimiçi olmasına rağmen tık yoktu. Bu sefer aynı soruyu kendisi sordu.
@ flowerbike: So what's yours?
(Peki seninki ne?)
@ sarellemsi: I am Sâre Çelebi. I thought you are a girl. Sorry.
(Ben Sâre Çelebi. Senin kız olduğunu düşünmüştüm. Üzgünüm.)
@ flowerbike: I'm not. Why did you think like that? And why are you sorry?
(Kız değilim. Neden böyle düşündün? Ve niçin üzgünsün?)
@ sarellemsi: Because I only talk with my female friends. I am a girl.
(Çünkü sadece kız arkadaşlarımla konuşuyorum. Ben bir kızım.)
Yeni arkadaşı bir kız mıydı? Daha önemlisi neden buna o kadar da şaşırmamıştı? Sanki en başından beri içinde böyle olduğuna dair bir his vardı. Belki tavırlarından almıştı bu havayı. Neyse... Şuan düşünmesi gereken başka bir konu vardı. Ne diyeceğine karar vermek.
Tamam öyleyse, deyip bir daha konuşmamak mı; benim için farketmez deyip devam etmek mi...
İkilemde kalmamalıydı.
@ flowerbike: I usually don't talk with girls. I met you before I know that.
(Genelde kızlarla konuşmam. Seninle bunu bilmeden önce tanıştım.)
Now, you became one of my friends. I loved spending time with you. I don't want to bother you though. I'll be here if you need anything.
(Şimdi arkadaşlarımdan biri oldun. Seninle vakit geçirmeyi sevdim. Yine de rahatsızlık vermek istemem. Bir ihtiyacın olursa burada olacağım.)
Doğru olanı yaptığını düşünüyordu.
@ sarellemsi: Thank you so much. You have a kind heart. It was nice to meet you.
(Çok teşekkür ederim. İyi bir kalbin var. Seninle tanışmak güzeldi.)
Demek buraya kadardı. Henüz ısındığı bir insanla vedalaşmak damağında acımtırak bir tat bırakmıştı. Yavaş yavaş üstüne çöken ağırlıkla gözleri kapandı. O da açmaya zorlamadı. Kendi uykunun kollarına bıraktı. Ne de olsa artık düşünecek bir şey kalmamıştı.
Ne Yemen ne Meksika
05.05.2022
Bölümün Sonuna Kadar Solan Çiçeğin Sayılı Nefesleri:
Düşünüp yazmak yerine,
yazdıktan sonra düşününce
olaylar böyle gelişti kıymetli okurlar.
Siz beni kovalamadan kaçayım.
Not: Tom saçlarını el yapımı bitki özlü bir şampuanla yıkıyor.
Bu bilgiyle ne yapıyorsanız yapın :'D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilingual Heart •Dil Uygulaması
Spiritualİngilizcesini pratikte geliştirmek isteyen Sâre, telefonuna yabancı arkadaşlar edinmesini kolaylaştıracak bir uygulama indirir. LisanApp'in destekleyici yapısı ona yeni kapılar açar ve Tom'la da böyle tanışır. Tom ise mühtedi bir ailenin tek çocuğu...