Koray DEMİRDAĞ...
İçeriye girerken derin sessizlik, şömineden gelen odun seslerini bile geride bırakıyordu. Sallanan sandalyesinde yerini almış dedemin, namı değer Korkut DEMİRDAĞ'ın arkasına geçtim. Beni fark etmesini beklerken kolumda ki saati düzelttim. Gerçi sabahın bu saatinde, daha hava aydınlanmamış olmasına rağmen beni neden çağırdığını merak ediyordum. Hafif bir şekilde öksürdüğüm de hareket etmeyi durdurdu ve aşağıdan yukarıya doğru çıkan yılan desenli bastonunu kendine bir yürüteç olarak kullandı. Bana döndüğünde hala bozulmamış sert bakışları ve çatık kaşlarını gördüm. Onun torunu olmak bana gurur veriyordu. Yavaş adımlarla uzun ve açık pencerenin yanına gidip dışarıyı izlemeye koyuldu. Bir kaç adım atıp arkasına geçtim. "Bir sorun mu var?" derken merakla bekliyordum. Belki de sertçe. Bu huyumu ya da özelliğimi ondan almış olmalıydım. "Var." hafifçe bana döndü. "En sevdiğim adamlarımı biri için göndermiştim. Hepsi öldü. Tam bileğinden." duyduklarım ile başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. "Dede bunlar Kara-" lafımı kesti. "KARATEPE'LER." tamamlamıştı. Bilekten vurmak bir mesajdı. Bunu biliyordum, öğrenmiştim. Sinirden sıktığım dişlerimi serbest bırakmamak için dayanıyordum. "Koray. Oğlum. Eğer bu sorunu böylece bırakırsak bize ayak bağı olur. Herkes her şeyi duydu. Artık bir namus meselesi haline geldi bu." ellerimi iki yanımda salladım. "Aklında ne var Korkut Baba?" arkasına dönüp tam önümde durdu. "Bu iş sana düşer. Sen temizleyeceksin. Gerekirse acı çekeceksin." sertçe bakmaya devam ettim. "Kim?" diye sordum. "Kalender KARATEPE'nin biricik yeğeni, Berfu KARATEPE." birden bire durdum." Kadın mı?" şaşkınlıkla ve anlamıyormuş gibi baktı. "Bu bir sorun teşkil eder mi?" bunu söylemeliydim. O kızı tanıyordum. "Yeğeniyle sorunumuz yok." bastonunu vurdu. "Adamlarımı vuran o kız. Aynı şeyi sende ona yapacaksın. Acı çektirerek öldüreceksin." dişlerimi artık kırmak için uğraşıyordum. Şimdiye kadar pek çok kişi ile böyle konular konuşmuştum ama hiç biri kadın değildi. Şimdi ise yapmam gereken dedemin önünde ki o acımasız karakterimi ortaya koymaktı."Acı çektirerek." dedim ve gülümsedim. "En sevdiğim."
Köşkten çıkıp arabamın önünde durdum. Bunları hissettiğime anlam veremiyordum. Kendime inandırmakta güçlük çektiğim bu his tamamen bir saçmalıktan ibaretti. Bu sadece bir roldü. Şimdiye kadar yaptığım tüm işlerde hissetmediğim bu garip tedirginlik ilk defa bir kadınla yapacağım bu soğuk savaşta beni, duygularını kaybetmiş olan bir adamı, bilmediğim yollara sokuyordu. Karşımdaki farklı biri bile olsa düşmanımdı. Ve benim, ne olursa olsun, bu savaştan galip ayrılmak isteğim damarlarımda dolaşıyordu. İçimdeki o kan, cinsiyet tanımazdı.
Berfu KARATEPE...
Takip edilmemin ardından yaklaşık yarım saat geçmişti. Arabamı tam gaz orman yoluna sürüyordum. Hava karanlık ve sanki bana garezi varmış gibi bir de sisliydi. Okul çıkışımda bu saçmalıkla uğraşmam biraz kötü olsa da misafirleri asla kovmayı düşünmezdim. Bunları tanıyordum. Baran ve Cevdet'ti. Kimin gönderdiğini de çok iyi biliyordum. Sonunda sessiz ve tenha bir yer bulduğumda arabamı durdurup farları açık bıraktım. Ne olduğuna anlam veremeyen araba ise ani fren ile anında durdu. Kendi kendime gülümseyip eldivenlerimi giydim. Silahımın mermi doluluğunu kontrol edip derin bir nefes aldım. Arabadan indiğimde dışarıda beni bekliyorlardı. Baran öne çıkıp ters ters bana bakıyordu. "Meşhur Berfu KARATEPE." göz devirdim. "Kusura bakmayın ben sizi tanımıyorum." sinir olmuş yüz ifadesine bürünen adamları gördüğümde gülümsedim. Bir diğeri öne atılıp silahıyla sırtını kaşıdı. "Genç olmana rağmen piyasada adın var." başımı salladım. "Haklısın. Bu gurur verici bir özellik. Hiç kimsenin düşmanına iltifat ettiğini duymadım." Baran eline koz geçmiş gibi sakallarını sıvazladı ve güldü. "Ölmeden önce mutlu olmanı istedik." kahkaha attığımda dişlerini sıktıklarını görebiliyordum. "Fazla kibarsın, yazık olacak. Korkut Baba'nın sela" bunu diyen Cevdet'e göz attım. "Kendiniz için bu kadar basit bir sonu seçtiğinize inanamıyorum." aniden silahımı çıkardım. Her ikisi de silahlarını çıkaramamanın telaşıyla önümde kalakaldılar. "Her zaman daha hızlı ol." dedim ve silahımı ateşledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sadece-ler
FantasyBiz birer hiç kimseyiz. Yıldız ya da ay değil, güneş ya da bulut? Hiç bir şeyiz. Sadece hayat için doğduk. Sadece acı çekmek için.